10 ocakta Tarım Öğretiminin 176. Yıldönümünü kutladık. Tarımsal faaliyetlerin öncüsü bir çok ülkenin ömründen daha fazla eğitim tecrübesine sahibiz. Ziraat, veteriner, su ürünleri, balıkçılık teknolojisi mühendisliği fakülteleri, gıda mühendisliği bölümleri her yıl yüzlerce mezun veriyor. Sosyal medyada her gün gündem olan “atanamayanlar” topluluğunda, bir çok siyasi partiden daha büyük kitleye sahip bu gençler “devlet memuru” olmak için sınavdan sınava koşuyor, işsizlikten depresyona giriyor! Öte yandan tarım sektörümüz her geçen gün yaşlanıyor! Çiftçi çocukları bile tarımsal üretime devam etmek istemiyor. Mevcut koşullarda, kredi borcuna karşılık traktörü haciz edilen, tarlasına gübre atamayan, Bağ-Kur primini ödeyemeyen çiftçiyi görünce haklı olarak gençler kendini tarımda hayal bile etmiyor. Bu tablonun değişmesi için çok yönlü bakmak ve çözüme odaklanmak durumundayız.

Her fırsatta vurgu yaptığımız tarımın stratejik önemi için ne yapıyoruz? Bilmek yetmez, fark etmek ve çözüm üretmek gerekir. Ülkemizin tarımda hak ettiği yere ulaşması için acilen, başta insan kaynağımız olmak üzere bütün imkanlarımızı seferber etmek durumundayız.

Tarım öğretiminde gençlere sadece sınavları geçip, devlette bir koltuğa atanmak mı öğretiliyor? 176 yıllık tecrübe sadece akademik bilgi olarak mı aktarılıyor? Uygulamaya geçmek, sorumluluk almak, üretmenin, çoğalmanın, değer katmanın önemi özendirilemiyor mu? Neden

Eğitimli, dünyaya entegre, dijitale ve teknolojiye hakim gençlerimiz kendi işinin patronu olabilir. Başta üniversitelerimiz, gençlere vizyon kazandırmalı. Ziraat mühendisinin bitkisel üretim yapması, veteriner hekimin bir hayvancılık işletmesine sahip olması, su ürünleri mühendisinin balıkçılık işletmesine sahip olması tarımda yıllardır arzu ettiğimiz profesyonelleşmeyi sağlar, verimliliği ve üretimi arttırır, işsizliği azaltır en önemlisi de sürdürülebilirliği güvence altına alır. Gelecek kaygısı ile umutsuzluğun girdabına düşen gençler ile yaşlanan, terk edilen tarım buluşur üretim artar topraklarımız hak ettiği zenginliğe ulaşır.

  • Üniversitelerimiz öncelikle gençlere girişimcilik vizyonunu aşılamalı, hocalar koçluk yapmalı, genç işletmeciler örgütlenmeyi önceleyen bir bakış açısı ile aile işletmelerinin sürdürülebilirliğine öncülük edecek vizyona sahip girişimciler olarak yetiştirilmeli,
  • Devlet girdi maliyetleri başta olmak üzere tarımın yapısal sorunlarını acilen çözmeli,
  • Medya tarımda modern yaklaşımları aktarmalı, dünyadan başarılı örnekleri gündeme taşıyarak tarımın tercih edilebilir bir meslek olması için katkı vermeli,  özendirici olmalı,
  • Devlet, gençlerin tarımda patron olabilmesi için gerekli maddi desteği vermeli. Dönem dönem Genç Çiftçi Desteği programları açıklansa da bunlar sadece vaat edilen hibe rakamından öteye gitmiyor. Arazi sağlamaktan, pazarlama desteğine kadar üretimin her aşamasında devletin desteğini hissettiren bir yaklaşım olmalı.
  • Tarımsal üretim ile tarımsal sanayi yan yana getirilmeli,
  • Tarım ürünleri ihracatımızı katma değerli ürünlere dönüştürecek işbirliği sağlanmalı,

Lisans öğrenimi hem aile hem de devlet için son derece maliyetli bir yatırım. Her ilde üniversite açmak yerine bütün mezunları üreten, kazanan, ülkesine kazandıran mezunlar vermeli. Mevcut durumda “atanamayan” gençler topluluğu yaratmaktan vazgeçip,  girişimci gençler ile tarıma enerji getirelim. Her konuda seferberlik ilan etmeyi seviyoruz; hadi, bir seferberlik de tarım için ilan edelim; Atanamayanlar Patron Oluyor Seferberliği!

Üniversiteler memur yetiştirme merkezi değil; bilgi, beceri, vizyon kazandırma üssüdür. Kamudan özel sektöre, STK’lardan her bir vatandaşımıza kadar, bakış açımızı değiştirip gençlerimize ve yarınlarımıza umut olmak için birlik olalım. Ülkemizin işsizlik ve ekonomik krizden çıkışının lokomotifi tarımdır.

Assiye Yıldırım

Tarım Yazarı