Sevgili okurlar şimdilerde ülkemiz dahil dünya iyi bir maddi sıkıntıyla boğuşuyor. Bazı mallar piyasada bulunamazken, bazılarının da fiyatları aldı başını gidiyor. Özellikle çeşitli yatırım araçları resmen füze gibi yukarı doğru tırmanıyor. Bunun karşılığında paramız da her geçen gün biraz daha kıymet kaybediyor, eriyor yani. Tabi buna müthiş derecede canımız sıkılıyor, üzülüyoruz durup dururken. Ama şimdilik elden bir şey gelmiyor ümitle iyi günlerin gelmesini bekliyoruz.

Bakın bundan tam 100 yıl geriye gittiğimizde şu gün yaşananların benzerlerini ve hatta daha beterini Avrupa’da görüyoruz. Bu günün bir kaç zengin ülkesinin aslında hiç de öyle olmadığını öğreniyoruz. Özellikle Almanya, Rusya ve hatta İngiltere’nin ciddi derecede parasal sorunlar yaşadığını görüyoruz. Örneğin 1921’den 1923 sonuna kadar Almanya’nın hiperenflasyon batağına sürüklendiğini sanırım birçoğunuz bilmiyorsunuz.  Bu konuda Burak Köylüoğlu “Hiperenflasyonun Kıskacındaki Almanya” başlıklı yazısında şöyle yazıyor;

“Almanya I Dünya Savaşı başladığı zaman Alman markının altına olan endekslemesini kaldırarak altın standardını (Gold standart) terk etmiştir. Para basarak ve iç borçlanmaya dayanarak Savaş giderlerini finanse etmeye çalışan Almanya, Savaşı kazandıktan sonra müttefik devletlere savaş tazminatı yüklemeyi ve maden açısından zengin toprakları İlhak etmeyi planlarken (Fransa'nın Lorrainne bölgesi, Belçika ve Lüksemburg) savaşı kaybetmesi üzerine tüm ekonomik sıkıntıların üzerine ağır tazminat yükü altına girmiştir.

Savaş tazminatı ancak altın, Reichmark, Sterlin, ABD doları gibi sağlam ülke paraları (Hard Currency) sanayi malları ve madenler ile ödenebilir durumdadır.

Aşırı para arzı ve iç borçlanma ile savaş öncesi 1914 yılında 1 ABD doları 4.2 Mark iken 1919 sonunda 1 ABD dolarının değeri 48 marka yükselir. Enflasyon tarafında Ocak 1919-Ocak 1920 arası yıllık enflasyon %270 dir. 1920 Alman ekonomisi için önemli bir fırsatın kaçırıldığı bir dönem olmuştur. Enflasyon olumsuz her türlü gelişmeye rağmen yıllık yüzde 14 düzeyinde kalmış doğru bir para politikası ve maliye programı yaratılması için zemin oluşturmuştur. Ancak bu fırsat müttefiklerin özellikle Fransa'nın tazminat ödemelerindeki katı duruşu ile beraber kaçırılır. 1921 Haziran ayında ilk önemli tazminat ödemesi vadesi gelir. Bu ödeme yapılır. Ancak artık ipler elden kaçmış Alman Merkez Bankası para arzını artırarak ulaşabildiği bütün dövizi almıştır. 1921 Ocak-Haziran döneminde fiyatlar neredeyse hiç artmamışken, 1921 Temmuz-1922 Ocak arasındaki 6 ayda fiyatlar %156 artmıştır. 1 ABD doları 1921 sonunda 330 Alman Markı değerine yükselmiştir. Almanya'nın mal ve döviz ile tazminat taksitlerini ödeyemez durumda olması Alman Merkez Bankası'nın çaresizlik içinde daha fazla Mark basarak tazminat ödemeleri için daha fazla döviz satın almaya çalışması enflasyonu oldukça kötü hale sokmuştur. 1922 Ocak-1922 Temmuz arasındaki 6 aydaki fiyat artışı ise %174 olmuştur.

1922 yılına geldiğinde Alman Merkez Bankası olabildiği kadar konvertibl para ile fiyat gözetmeksizin almaya başlamıştır. Yine de 1922 Haziran ayında vadesi gelen önemli bir savaş tazminatı ödemesini yapamamıştır. Böylece 1922 Temmuzdan sonra enflasyon artık hiperenflasyona dönüşmüş, 1922 Temmuz-1923 Ocak arasındaki fiyat artışı tam %2685 olmuştur. Bunun üzerine savaş tazminatı maden ya da mal ile tahsil etmeyi amaçlayan Fransa ve Belçika 1923 yılbaşında Almanya'nın önemli Sanayi Bölgesi Ruhr havzasını işgal etmiş ve Alman hükümeti de buna karşı halkı ayaklandırarak işçileri işgal kuvvetlerine karşı pasif direnişe davet etmiştir. Böylece işçilerin yapmış olduğu grevde ayrı bir sorun oluşturmuştur. 1923 Ocak-1923 Temmuz arasındaki yıllık fiyat artışı ise % 6865'tir. Aslında hükümetin temel politikası hesapsızca basılan para ile çiftçiler, esnaf ve işçiler gibi emek ve küçük sermaye ile hayatını sürdüren sınıfların yaşam standardını düşürmek pahasına oradaki pasif direnişi finanse etmek üzerine kurulmuştur. İnanılmaz boyutlarda karşılıksız para basılarak hiperenflasyona ve ağır bir vergiye dönüşmüştür. Bu arada Mark bazında borcu olanlar da borçlarının değerinin erimesi nedeniyle sevinmektedir. Fakat paranın hızla değersizleşmesi mallara olan talebi artırmış, mallar takas aracına dönmüştür. Vergi ise neredeyse toplanamaz hale gelmiştir. Sonuçta vergisini ödemeyi geciktirenler ödeyeceği reel verginin değerini düşürmüş ve vergi toplayamayan hükümet bu açığı daha fazla para basarak finanse etmeye çalışmış ve 1923 yılı sonunda devlet sadece % 1 vergiyi Finans edebilmiştir. 1923 Temmuz-1923 Kasım arası hiperenflasyon insanlık tarihinin en yüksek değerde yaşadığı enflasyondur. Bu 4 aylık dönemdeki fiyat artışları %2374 milyon, Kasım ayına gelindiğinde ise 1 Amerikan doları 4 trilyon 200 milyar 500 milyon Mark üzerine gelmiştir.  Ayrıca çalışanların ücretleri her gün müzakere edilerek verilmiş, alışveriş için el arabaları ve bavullar ile para taşınmaya başlamış, 1923 yılında 50 trilyon marklık banknotlar dolaşıma çıkmıştır. Alman Merkez Bankası artık fiyatları kontrol edemez hale gelmiştir. Örneğin 25 Ekim 1923 günü Merkez Bankası 120 Trilyonluk artı para basmasına rağmen, o günün ek para arzı 1000.000 trilyon Mark açık vermiştir.

1922 yılında bir ekmek 163 marktan satılırken, Eylül 1923'te 1,5 milyon Mark, 1923 ekimde ise 200 milyar Mark olmuştur. Yine bu yıl içinde ısınmak için sobada para yakmak odun yakmaktan daha ucuz haldedir. “

Özetle enflasyonu zerrelerine kadar işlemiş bir Almanya daha sonra hızla toparlanarak, hiperenflasyonu unuttuğu gibi, sıfıra yakın enflasyonla günümüze kadar gelmiştir. Nerden nereye…

Şu günlerde Almanya’da 1974’ten beri ilk kez birçok üründe %24’lere varan fiyat artışlarının meydana geldiği, özellikle hammadde teminindeki güçlüklerin bu durumu gittikçe arttırdığı, halkın moral motivasyonunun bozulduğu konuşuluyor. Hatta mevcut durumun 2022‘de de maalesef daha da ağırlaşarak devam edeceği yazılıp, çiziliyor.

Dünya devlerini bir bir borç tuzağına iten sebepler, Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden ayrılması, bunun Avrupa üzerindeki negatif etkileri, ABD’nin gırtlağına kadar FED'in elinde borç batağına batırılması, savaşlar, pandemiler, ticari belirsizlikler…

Saydığım tüm olumsuz gelişmeler bizleri de öyle ya da böyle etkiliyor. Hem de onlara 1 yazıyorsa bizlere 10 katı çıkıyor fatura. Yani şu fani dünya hayırda değil, şerde yarışıyor adeta. Tabi bu sorunlar hakkında strateji uzmanları, ekonomistler yorumlar, çözüm önerilerini bir bir sıralıyor. Fakat havanda su dövüyoruz. Beyhude tartışmalar, boş konuşmalar oluyor çoğunlukta. Her zamanki gibi dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Neticede halkın, vatandaşın beklentilerine çözüm bulmak yerine, kör düğüm oluyor her şey.

Aslında tarihi geriye doğru sarıp baktığımızda, yukarıda saydığım örnek gibi nicelerini görmek mümkün. Fakat anlıyoruz ki her yüz yılda bir; afetler, tufanlar, seller, depremler, hastalık halleri, ekonomik sorunlar hep olmuş. Ancak bir süre geçtikten sonra kaybolmuş ve unutulmuş. Biliyorum ki biraz rahatlık gelsin bizde unutacağız yaşadığımız bütün olumsuzlukları. Aslında bu insanın doğasında var. Ama hiç değilse bir ders çıkarmak gerekmez mi? Tamamen yönetime her şeyi yıkmak doğru olmaz diye düşünüyorum. Elimize geçen her kuruşu döviz alarak saklamak, yükselmesini istemediğimiz para birimini yine kendi elimizle yukarılara taşımaya yarıyor. Bunun yerine elimizdeki nakiti ticari sirkülasyona aktaran yeni farklı ekonomik modeller oluşturmamız gerekiyor. Aldığımız dövizleri ticaretle uğraşanlar dışında boş yere yastık altında tutmamalıyız. Örneğin pahalı da olsa yurt içinde emlak alımına yönelmek veya altın, gümüş gibi her daim kıymetli araçlara dönüştürmek sanki daha mantıklı geliyor bana. Ama ne olursa olsun moralimizi bozmadan sabırla bekleyip bu sancılı sürecin öyle ya da böyle atlatılmasını beklememiz gerekiyor. “İnşallah en kısa zamanda güzel günlere döneriz” diyor, herkese sağlık ve afiyetler diliyorum.

Dr. Öğr. Üyesi Hakan KEÇECİ

            Bingöl Üniversitesi

Veteriner İç Hastalıkları Anabilim Dalı Bşk.