Türk Tarımının
Dergisi Sesi Habercisi
Türkiye yılın ilk 8 ayında toplamda 102 milyar 478 milyon 277 bin dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Yılın ilk 8 ayında, 2019’un aynı dönemine göre Türkiye’nin tarım ihracatı yüzde 4.5 artarak 14 milyar 915 milyon 740 bin dolara yükseldi.
Koronavirüs salgını ve salgın kapsamında dünya çapında alınan tedbirlerin damga vurduğu yılın 8 ayında, Türkiye’de 7 sektör ihracat hacmini arttırırken, söz konusu sektörlerden 5’inin tarım ile ilişkili olması dikkati çekti. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerinden derlenen bilgilere göre, Türkiye’nin ihracatı, ağustosta yüzde 5.7 düşüşle 12 milyar 463 milyon dolar olarak gerçekleşti. İhracat, temmuz ayının sonuna denk gelen Kurban Bayramı tatilinin ağustosa uzamasıyla geçen ayın ilk 10 gününde düşük seyretti. Ağustosun son 20 gününde ise pandemi öncesi dönemdeki günlük ihracat rakamlarına ulaşıldı. Türkiye’nin ocak-ağustos dönemi ihracatı ise yüzde 12.8 azalarak 102 milyar 478 milyon 277 bin dolara geriledi.
Salgın kaynaklı etkilere karşın ocak-ağustos döneminde 7 sektörün ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre artış kaydederken, bunlardan 5’ini tarıma bağlı sektörler oluşturdu. Bu dönemde ihracat artışı yakalayan sektörler, hububat bakliyat yağlı tohumlar ve mamulleri, yaş meyve ve sebze, meyve sebze mamulleri, fındık ve mamulleri, tütün, gemi ve yat, çimento, cam, seramik ve toprak ürünleri oldu. Türkiye’nin koronavirüs salgını çerçevesinde dış ticarette başta lojistik ve tedarik zinciri ayaklarında olmak üzere aksama yaşanmaması için gereken önlemleri zamanında alması, bu çerçevede hayata geçirilen ‘temassız ticaret’ uygulaması ve diğer alternatif çözümlerle bu dönemde özellikle tarım ihracatında önemli başarı elde edildi.
İnsanların temel ihtiyaçlardan olan gıdaya yönelmesi de tarım ihracatının artmasındaki en önemli faktör oldu. Bu kapsamda yılın 8 ayında, 2019’un aynı dönemine göre Türkiye’nin tarım ihracatı yüzde 4.5 artarak 14 milyar 915 milyon 740 bin dolara yükseldi. Bu dönemde dış satım hacmi yüzde 28.6 artarak 1.2 milyar dolara çıkan fındık ve mamulleri, ihracatını en fazla artıran sektör olarak kayıtlara geçti. İhracat, yaş meyve ve sebze sektöründe yüzde 23.8 artışla yaklaşık 1.5 milyar dolara, hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve mamullerinde yüzde 7.8 yükselişle 4.6 milyar dolara, meyve-sebze mamullerinde yüzde 5.3 artarak 1 milyar 32.4 milyon dolara, tütünde de yüzde 0.6 yükselerek 572 milyon 78 bin dolara çıktı. Fındık ve mamulleri, meyve sebze mamulleri sektörleri en fazla Almanya’ya, hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve mamulleri sektörü en fazla Irak’a, tütün sektörü en fazla İran’a, yaş meyve ve sebze sektörü de en fazla Rusya’ya ihracat yaptı.
Tarımsal üretim ve istihdamı artırmak, gençler ile kadınların tarımsal üretime katılımını teşvik etmek amacıyla önümüzdeki beş yıl boyunca hibe desteği verilecek. Destek miktarı proje tutarı üst limitinin yüzde 50'sine kadar olacak.
"Kırsal Kalkınma Destekleri Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımlar ve Kırsal Ekonomik Altyapı Yatırımlarının Desteklenmesine İlişkin Cumhurbaşkanı Kararı" Resmî Gazete'de yayımlandı. Kararla 1 Ocak 2021 ile 31 Aralık 2025 döneminde, kırsal alanda ekonomik, sosyal ve altyapısal gelişimi sağlamak, tarımsal istihdamı artırmak, gelirleri çoğaltmak ve farklılaştırmak amacıyla ihracata yönelik yatırımlar ve üretici örgütleri ile kadın ve genç girişimciler öncelikli olmak üzere, gerçek ve tüzel kişilerin tarıma dayalı ekonomik ve kırsal ekonomik altyapı faaliyetlerine yönelik yatırımları için yapılacak hibe ödemelerine ilişkin hususlar düzenlendi. Buna göre tarıma dayalı ekonomik yatırımlar ile kırsal ekonomik altyapı yatırımlarına hibeye esas proje tutarı üst limitinin yüzde 50'sine kadar hibe yoluyla destek verilecek. Karar kapsamında gerekli kaynak, ilgili mali yıl bütçe kanunu ile tahsis edilen ödeneklerden karşılanacak ve Ziraat Bankası aracılığıyla ödenecek. Bankaya, kararın uygulanmasıyla ilgili yapılan nakdi ödeme tutarının yüzde 0,2'si oranında hizmet komisyonu verilecek. Destek verilecek alanlar ise şöyle:
- Tarıma dayalı ekonomik yatırımlar kapsamında, tarımsal ürünlerin işlenmesine yönelik olanlar, tarımsal üretime yönelik sabit yatırımlar, karar kapsamındaki tesislerin enerji ihtiyacının karşılanmasında kullanılmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları jeotermal ve biyogazdan ısı veya lisanssız elektrik üreten tesisler ile güneş ve rüzgâr enerjisinden lisanssız elektrik üreten tesisler desteklenecek.
- Su ürünleri yetiştiriciliği yapılmasına yönelik yatırımlar ile hayvansal ve bitkisel orijinli gübre işlenmesine yönelik yatırımlara destek verilecek.
- Kırsal ekonomik altyapı yatırım konuları kapsamında ise aile işletmeciliği faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik altyapı sistemleri, arıcılık ve arı ürünlerine yönelik yatırımlar, bilişim sistemleri ve eğitimi, el sanatları ve katma değerli ürünler, ipek böceği yetiştiriciliği, tarımsal amaçlı kooperatif ve birlikler için makine parkları ile tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği destek kapsamında olacak.
- Belirlenen yatırım konularının yeni olması, kısmen yapılmış yatırımların tamamlanmasına yönelik gerçekleştirilmesi, kapasite artırımı, modernizasyon veya teknoloji yenilenmesine yönelik yapılması gerekecek.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, enflasyonla mücadele gerekçesiyle, canlı hayvanlarda yüzde 135’den yüzde 26’ya, karkas ette yüzde 100’den yüzde 40’a, buğdayda yüzde 130’dan yüzde 45’e, arpada yüzde 130’dan yüzde 35’e, mısırda yüzde 130’dan yüzde 25’e indirilen gümrük vergileriyle ilgili olarak, “et, canlı hayvan, buğday, arpa ve mısırda gümrük vergisi indiriminin, üreticiyi etkilememesi mümkün değil” dedi.
Bayraktar, tarımın yapısal sorunları henüz çözülmeden, çoğu üründe verim rakamları yükseltilmeden, girdi fiyatları düşürülmeden, tarladan markete pazarlama kanallarındaki sorun çözülmeden ithalat kapılarını açmanın gıda fiyatlarını çok fazla etkilemeyeceği gibi, çiftçide de üretimde de sıkıntı yaratacağını belirtti.
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, Gıda Komitesi’nin çalışmalarını basından takip ettiklerini, enflasyonun sorumlusu olarak öne sürülen gıdadaki fiyat artışlarını kontrol altına almak için bir takım tedbirlerden bahsedildiğini ama kendilerine konuyla ilgili bilgi verilmediğini vurguladı. Tüketici fiyatlarının düşmesini, tüketicinin daha makul fiyatlarla tüketmesini kendilerinin de istediğini vurgulayan Bayraktar, “hal böyleyken, üreticiyi ilgilendiren bir konuda, üreticinin temsilcisi TZOB’dan görüş alınmadan, istişare edilmeden karar verilmesi problemin esas kaynağıdır. Gümrük vergilerinin indirilmesiyle ilgili kararda üreticimizin maliyetleri dikkate alınmamıştır” dedi.
-“Üretici market fiyatlarına yönelmek, zinciri kırmak gerekir”-
Gıda kontrol mekanizmasıyla enflasyonda 1,5-2 puanlık bir olumlu yansıma beklendiğinin söylendiğine dikkati çeken Bayraktar, gıda fiyatlarının yüksek olmasının sebebinin belli olduğunu, tarladan markete çoğu üründe 2 kattan, 5-6 kata varan artışlar görüldüğünü, TZOB’un her ay düzenli olarak yaptığı üretici market araştırmasında bunun ortaya konulduğunu belirtti. Bu konuya eğilmek, tarladan markete uzayan zinciri kırmak ve üreticinin makul fiyatlarla hatta bazen maliyetinin altında sattığı ürünü tüketicinin de makul fiyatlarla satın alabilmesini sağlamak gerektiğini vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti:
“Market fiyatlarının yüksek seyretmesinin müsebbibinin üreticimiz olmadığını araştırmalarımız göstermektedir. Üreticimiz, çoğu zaman maliyetini zor karşılamakta, bazen de maliyetinin altında ürün satabilmektedir. Yumurta buna iyi bir örnektir. Bugünlerde 22-23 kuruşla yumurtayı üreten üreticimiz, yumurtayı 20 kuruşa ancak satabilmektedir. Buna karşın tüketicimiz, bu yumurtaya 35 kuruş fiyat ödemektedir. Sorunun çözümü bellidir. Örgütlenmeyi güçlendirmek, bu yolla üretim planlaması yapmak, üretici maliyetlerini düşürmek, destekleri artırmak, hem üreticiyi korumak hem tüketicinin makul fiyatlarla ürün tüketebilmesini sağlamak gerekir. Aradaki zincir kırılır, maliyetler düşürülür, destekler artırılırsa bu sorun çözülür.”
-“Girdi fiyatları yüksek, verim düşük, yapısal sorunlar önemli ”-
Girdi fiyatlarının tarımda gelişmiş çoğu ülkeden yüksek seyrettiğini, ABD’de litresi 2 lira 38 kuruş, Rusya’da 2 lira 22 kuruş olan mazotun Türkiye fiyatının 4 lira 37 kuruşu bulduğunu belirten Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“ABD’de toptan fiyatlarla DAP gübresinin tonu 1100 lira, Avrupa’da 1270 lirayken, Türkiye’de ise 1665 liraya çıkmaktadır.
Bizim, bunların dışında, Avrupa’ya göre çok daha fazla sulama maliyetimiz var. Elektrik ve yem fiyatları rekabet ettiğimiz ülkelerden daha yüksek. Tarım alanlarımız çok parçalı olduğu için kültürel işlemler daha da maliyetli. Hayvancılıkta en ucuz yem kaynağı meraları çok iyi kullanamıyoruz. Bütün bunlar maliyetlerimizi artırıyor.
Bununla birlikte verim rakamlarımız da yetersiz. Ülkemizde dekar başına 270 kilogram buğday alınırken, bu rakam, Litvanya’da 456, Meksika’da 519, Fransa’da 735, Almanya’da 862, Belçika’da 941 kilogramı buluyor. Sığırda karkas verimi Türkiye’de 237,6 kilogramken, İngiltere’de 328,6, ABD’de 371,2 kilograma ulaşmaktadır.
TZOB olarak yerli üretimin desteklenmesi, verim artışı, ekilmeyen alanların ekilmesi, sulanamayan alanların sulamaya açılması gerektiğine inanıyoruz. İthalatın üreticide bir tedirginliğe, önünü görememeye yol açacağı da unutulmalıdır.”
-“Tarım en önemli ürünlerinden buğday, arpa ve mısırda ithalat kapılarını açmak yerli üretime zarar verir”-
Tarımın en önemli ürünlerinden buğday, arpa ve mısırda ithalat kapılarını açmanın yerli üretime zarar vereceğini bildiren Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Özellikle buğday ve arpada hasat devam ederken, böyle bir karar verilmesi iç piyasayı olumsuz etkileyecektir. Üreticimiz zarar görecektir. Dahilde işleme rejimi (DİR) kapsamında ithalat yapılmakta, işlenen ürün ihraç edilmektedir. Ülkemiz makarna, un ihracatında dünyada ilk iki sırada yer almakta, ayrıca büyük miktarlarda bisküvi, pastacılık ürünleri satmaktadır. Buğdaydaki sorun kalitedir. Bu sorun, üretim alanları artırılarak, daha kaliteli daha fazla üreterek, maliyetler düşürülerek çözülür.
Buğdayı Rusya’dan TÜİK verilerine göre 207 dolara almaktayız. Bunun Türk Lirası karşılığı 730,8 lirayı bulmaktadır. Yüzde 45 gümrük vergisi dahil 1060 liraya mal olan ithal buğday, her ne kadar iç piyasa fiyatlarıyla aynı seviyelerde de olsa, kalite nedeniyle ithal ürün sanayiciler tarafından tercih edilecektir. Hasadın sürdüğü bugünlerde yerli buğday fiyatları ister istemez düşecektir. Böyle olunca da üretici gelecek sezon üretimden kaçınacak, yerli üretim olumsuz yönde etkilenecektir.
Arpada, yurtdışı fiyatları Mayıs ayı itibarıyla ton başına 167 dolar, TL olarak 587 lira 84 kuruştur. Yüzde 35 gümrük vergisiyle bu rakam ton başına 793 lira 58 kuruş olmaktadır. Arpanın tonu iç piyasada 850-900 lira civarında satılmaktadır. Hasat yapılırken ve üretimde yüzde 11,9 artış beklenirken, arpada ithalat yolunu açmak, üreticimize zarar verir.”
-“Mısırda üreticimiz yüzde 130 gümrük vergisiyle ancak korunmuştur”-
Son 10 yılda mısır üretiminin yüzde 81 oranında arttığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
“Bu artışın en önemli nedenlerinden birinin, gümrük vergi oranının yüksek tutulması, üretimin yetmediği durumlarda TMO yetkisinde kontrollü ithalat yapılmasıdır. Bu durum, iç piyasayı bozmamış üretimi artırmıştır. Ülkemizin ihtiyacı olan üretim artışının sağlandığı bir dönemde, mısırda gümrük vergilerinin düşürülmesi üretici açısından kabul edilebilir bir durum değildir. İndirilen gümrük vergi oranıyla yapılan ithalat, iç piyasada üretici fiyatlarının düşmesine neden olacaktır.
Şöyle ki 2016 yılında sıfır gümrükle ithal edilen mısırın ortalama ton maliyeti 209 dolar veya 627 liradır. 2016 yılı mısır maliyetinin kilogramı 70 kuruş iken, TMO’nun geçen yılki mısır alım fiyatı 74 kuruştur. İthalatın 2016’da dahilde işleme rejimi (DIR) kapsamında gerçekleştirilmesi ve hasat döneminde ve yılın tamamında fazla ithalat yapılmaması nedeniyle iç piyasada fiyatlar fazla etkilenmemiştir. Görüldüğü üzere 2016 yılında ithal maliyeti, üretici maliyetinin altında kalmış, yüzde 130 gümrük vergi uygulamasıyla mısır üreticisi korunmuştur.
Gümrük vergisi yüzde 25 olarak uygulandığı ve özel sektöre açıldığı takdirde mısır ithalat fiyatları iç piyasa fiyatlarının oldukça altında kalacağı için ithalat fazla olacaktır. Ayrıca, ithalat, Rusya, Sırbistan, Bosna Hersek ve Romanya’dan daha ucuz mısır satan ama GDO’lu üretim yapan ABD ve Arjantin gibi ülkelere de kayabilecektir. Yemlik mısırda izin verilen standartlara uygun olmak şartıyla GDO’lu üretilmiş ürünün ithalatı yapılabilmektedir. Ukrayna’da mısırın tonu 170 dolarken, ABD’de 158, Arjantin’de 148 dolardır. Arjantin fiyatı baz alındığında mısırın yüzde 25 gümrük vergisiyle ton ithal fiyatı 651 lira 20 kuruşta kalacaktır. Navlunu ve diğer masrafları dahil etsek bile mısırın ton ithal maliyeti, en az 770 lira olacağı beklenen üretici maliyetlerin altında olacaktır.
Üstelik, Mayıs ayında TMO’ya sıfır gümrük vergisiyle 500 bin tonluk mısır ithalatı izni verilmiştir. Bu yetkiyle TMO sektörün ihtiyacını karşılayacak şekilde ithalat yapabilecekken, mısır hasadına 2 ay kala böyle bir karar alınması uygun olmamıştır.”
-Canlı hayvan ve karkas ette gümrük vergisi indirimi-
Son yıllarda kırmızı et üretiminin hızla arttığını, ülkenin çok daha fazla üretim yapma potansiyeli bulunduğunu bildiren Bayraktar, “ette ithalat, üreticimizi tedirgin etmektedir. Üreticimiz, en az 8 ay sonrasını görmeli, planını ona göre yapmalı ki sorun çıkmasın. İthalat yapılacaksa besilik hayvanla sınırlı kalmalıdır. 2016 yılında karkasa verilen 200 liralık besi desteğinin kaldırılacağına yönelik söylentiler de ortadadır. En azından bu destek korunmalıdır. Böyle bir ortamda alınan bu kararlar, üreticimizi etkiler, ülke olarak ithalatçı olmaya devam ederiz. Üretimi de geriletiriz. Yeterli destek verildiğinde, ithalat yapılmadığında üretimin arttığı görülmüştür. Politikanın bu şekilde devam etmesi hem çiftçimizin hem ülkemizin yararınadır. Üreticiyi, üretimden küstürecek veya vazgeçirecek uygulamalardan şiddetle kaçınılmalıdır” dedi.
Türkiye’de perakende et fiyatlarının düşmesi için ithalat söylem ve uygulamalarından kaçınılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesine yönelik tedbir ve desteklerin hayata geçirilmesi gerektiğine dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti:
“Kırmızı ette besi materyali, maliyetin yüzde 60’ını, yem, maliyetin yüzde 30’unu oluşturmaktadır. Bugün Et ve Süt Kurumu, karkası sıfır gümrükle 4 avroya, TL olarak 15 lira 64 kuruşa ülkeye getiriyor. Bunu 22 lira 50 kuruşa piyasaya sürüyor. Aynı eti benzer fiyatla mal edecek özel sektör, yüzde 40 gümrük vergisiyle eti piyasaya karkas olarak en fazla 25 liraya sürebilecektir.
Piyasada 3 avroya kadar karkas ithal edilebileceği söylenmektedir. Özel sektör, daha ucuza et alıp, piyasaya üretici maliyetinin çok altında mal satabilir.
Yerli üreticimiz karkası ortalama 26 lira 80 kuruşa mal ediyor, 28 lira 23 kuruştan satıyor. İthalat korkusu, üreticinin maliyetinin altında karkas satmasına yol açabilir. Sektörde en az parayı kazanan kesim üreticilerimizdir, ithalat doğrudan üreticimizi vuracaktır.
Kasaplık olarak ithal edildiğinde, Avrupa menşeli hayvan yüzde 26 gümrükle en az yüzde 50 karkas randımanıyla 6,8 avroya, TL olarak 26 lira 59 kuruşa mal edilecektir. Oysa, Et ve Süt Kurumu, sıfır gümrükle bunu 5,4 avroya, TL olarak 21 lira 11 kuruşa getirmektedir. Kasaplıkta da özel sektör Et ve Süt Kurumu’nun altında bir fiyatla ithalat yaparsa, aynı sıkıntı burada da yaşanacaktır. Geçmişte olduğu gibi et ithalatı doğrudan üreticimizi olumsuz etkileyecek, sektöre zarar verecek ama perakende fiyatlarında beklenenin tersine çok büyük değişikliğe sebep olmayacaktır. Et fiyatlarını düşürmeyecektir. 2008-2009 süt krizi sonrası 2010 yılında ithalat kapıları açıldı ve bu tecrübeyi yaşadık. O günden bugüne perakende fiyatları konuşmaya devam ediyoruz. Üstelik bu durum, yurtdışına 5 milyar doları aşkın döviz ödememize mal oldu.”
-“Tarım Bakanlığı ithalat kontrol belgesi vermesin”-
Karkasta kaliteye göre fiyatlar arasındaki farkın kilogram başına 1 avroya kadar değiştiğini belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Özel sektör ister istemez kaliteye önem vermeyecek, eti daha ucuza mal etmeye çalışacaktır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın, hem ette hem kasaplık hayvanda hem de buğday, arpa ve mısırda ithalat kontrol belgesi vermemesi, yerli üretimi desteklemesi gerekir.
Sorunu ithalatla çözmeye kalkışmak yüzeysel, geçici bir çözüm olacaktır. Asıl sorun üretimden tüketime kadarki süreçte yaşanan verimliliktedir. İşletme yapıları, besleme yanlışlıkları, hayvan hastalıkları, buzağı ölümleri, pazarlama sıkıntıları, hayvan başı verim, piyasa istikrarsızlığı gibi birçok konu verimliliği doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla bunları çözmeye yönelik politikalar geliştirilmeli, kaynak ayırarak belli bir takvim çerçevesinde bu sorunlar çözümlenmeye çalışılmalıdır.”
Dünyada hangi ülkede böyle bir uygulama olduğunun da söylenmesi gerektiğini vurgulayan Bayraktar, “artan enflasyon ve gıda fiyatlarını üreticileri etkilemeden, üretimi riske atmadan ithalatla düşürülebilmiş bir ülke var mıdır? İthalat silahını kullanmak yapısal sorunları göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Sorunu ithalatla çözmeye çalışmak orta ve uzun vadede daha büyük maliyetlerle karşılaşmamıza neden olacaktır. Bizim yapmamız gereken yapısal sorunlara kaynak aktarmak ve en kısa zamanda çözüme kavuşturmaktır. Aksi takdirde sektöre rekabetçi bir yapı kazandırmak, sektörden kopan üreticileri de geri getirmek mümkün olmayacaktır” dedi.
Bayraktar, Ekonomi Bakanlığı’nın ağırlıklı yönlendirmesiyle alındığını düşündükleri bu karardan, üretici ve ülke zarar görmeden acilen vazgeçilmesi gerektiğini bildirdi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımda Şubat ayında 5 milyon 36 bin olan istihdamın, Mart ayında 49 bin artışla 5 milyon 85 bine yükseldiğini bildirdi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2016 Mart ayında 5 milyon 93 bin, geçen ay 5 milyon 36 bin olan tarımda istihdamın 2017 Mart ayında 5 milyon 85 bin olduğunu belirtti. Mart ayında 27 milyon 489 bin olan toplam istihdamın yüzde 18,5’ini tarımın karşıladığına, bu rakamın geçen Şubat ayında yüzde 18,7 olduğunu bildiren Bayraktar, tarım istihdam içindeki payının Mart ayında toplam istihdamın, Şubat ayına göre 533 bin artarak 26 milyon 956 binden 27 milyon 489 bine çıkmasından kaynaklandığını vurguladı.
Şemsi Bayraktar, 2017 Mart ayında tarımda 2 milyon 868 bin erkek ve 2 milyon 218 bin kadının istihdam edildiğini bildirdi. Erkeklerin yüzde 15,1’inin, kadınların yüzde 26,1’inin tarımda çalıştığını, tarımın işsizliği önemli oranda aşağıya çektiğini vurgulayan Bayraktar, “Mart ayında tarımın kadınlarda işsizliği 4 puan düşürerek yüzde 18,3’den yüzde 14,8’e, erkeklerde 1,3 puan düşürerek yüzde 11,8’den yüzde 10,5’e, toplamda işsizliği 2 puan düşürerek yüzde 13,7’den yüzde 11,7’ye indirdiğini belirtti.
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, her yıl Ocak-Şubat aylarında en düşük düzeye indiğini, Mart ayının ikinci yarısından sonra tarımda istihdamın yoğunlaştığını, hasadın ardından azalmaya başladığını vurguladı.
Karadeniz'de tarım işçileri, sıcaklığın 35 dereceyi bulduğu seralarda çalışarak ekmek parası için ter döküyor. Tarım işçileri, ramazanda da sabahın erken saatinde başladıkları mesailerini akşam saatlerine kadar sürdürüyor.
Türkiye'nin önemli ovalarından Çarşamba Ovası'nda sebze yetiştirilen seralarda çalışan tarım işçileri, sabahın erken saatinde başladıkları mesailerini akşama kadar sürdürüyor.
2 çocuk babası 38 yaşındaki Fırat Gürükçü, uzun süredir tarım işçisi olarak çalıştığını anlattı.
Serada budama, ilaçlama ve mahsulün toplanması işlerinde çalıştıklarını belirten Gürükçü, sera içinde sıcaklığın 35 dereceyi bulduğunu, yine de oruç tutarak ibadetlerini yapmaya çalıştıklarını söyledi.
Gürükçü, "Sıcak nedeniyle çok terliyoruz. Bu da susuzluğa neden oluyor. Bulunduğumuz yörede rutubet de var. Emek harcıyoruz ama Allah kolaylığını veriyor." diye konuştu.
İşçilerden Saffet Günarslan ise çalışırken en çok susuzluğun kendilerini zorladığını vurgulayarak şunları dile getirdi:
"Susuzluk başka bir şey. Ramazan ayında oruçlu çalışmak zor. Serada sıcaklık yüksek ama çalışmak zorundayız. Her işin bir zorluğu var. Sabahın erken saatlerinde sıcaklığı çok hissetmiyorsunuz ama öğlene doğru sıcaklık artıyor. Havalandırma olsa da serada sıcaklık daha yoğun hissediliyor ancak işverenlerimiz bize yardımcı oluyor."
İşçilerden 53 yaşındaki Nihal Özdemir ise tüm zorluklara rağmen çalışmak zorunda olduklarını anlattı. İki çocuğundan birinin üniversitede, diğerinin ise lisede okuduğunu belirten Özdemir, aile ekonomisine katkı sağlamak için çalıştığını kaydetti.
Özdemir, "Sabah 04.00 gibi kalkıp evin işlerini yapıyorum. İftar hazırlığı yapıyorum. Çocukları okula gönderdikten sonra seraya geliyorum. Çok şükür halimize. Zor olsa da çalışmak zorundayız." ifadelerini kullandı.
Serada çalışan işçilerden 3 çocuk annesi 42 yaşındaki Hülya Özdemir de sabahın erken saatlerinde kalkıp evdeki işlerini tamamladıktan sonra seraya çalışmaya geldiklerini söyledi.
Sabah saatlerinde sıcaklığın az olduğunu ancak öğlen saatlerine doğru bunun arttığını belirten Özdemir, ramazanda sıcak ve susuzluk nedeniyle biraz halsizlik hissettiklerini ancak işlerini bitirmeye çalıştıklarını dile getirdi.
110 bin istihdam hedefleniyor
Antalyalı, IPARD-II Programı dahilinde 5 yıl içerisinde yaklaşık 1 milyar 45 milyon euroluk kaynağı yararlanıcılar ile buluşturacaklarını belirterek, "Bu dönemde yararlanıcı sayımızı 20 bine, yeni istihdam sayısını da en az 110 bine çıkarmayı hedefliyoruz." diye konuştu.Tarımsal işletmelerin fiziki yatırımlarına 811 milyon lira hibe
Bu desteklemede lokomotif alanın "tarımsal işletmelerin fiziki varlıklarına yönelik yatırımlar" olduğuna dikkati çeken Antalyalı, bu alanda 536 proje desteklediklerini, 811 milyon liralık yatırım gerçekleştirileceğini ve 553 milyon liralık hibe verileceğini söyledi."İlk çağrı sonucu yapılacak yatırımlarda 10 bin kişi istihdam edilecek"
Söz konusu programı 42 ilde uyguladıklarına dikkati çeken Antalyalı, ilk çağrıya en çok Elazığ, Sivas, Ankara ve Afyon'dan başvuru geldiğini söyledi.Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet İstanbulluoğlu, "Birleşmiş Milletler Gıda Programı verilerine göre, yaklaşık 1 milyar insan temel besin kaynaklarına ulaşamamaktan dolayı yetersiz beslenmekte." dedi.
Trakya Üniversiteler Birliği adına Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından düzenlenen "2. Uluslararası Balkan Tarım Kongresi", Tekirdağ'da başladı.
Türkiye'de geçen yıl tarım ürünleri ithalatı bir önceki yıla göre 204 milyon dolar gerileyerek 11 milyar 40 milyon dolar oldu. Çok tartışılan hububat ithalatı gerilerken, canlı hayvan ithalatında 2 kata yakın artış yaşandı.
Ekonomi Bakanlığı verilerine göre bazı ürün gruplarında ithalat rakamları şöyle gerçekleşti;
-Canlı hayvan ithalatı için 604 milyon dolar harcandı. Bu rakam bir önceki yıl 323 milyon dolar seviyesindeydi.
-175 milyon dolarlık balık ve denizde yaşayan diğer hayvanlar ithal edildi. Bu rakam 2015'te 244 milyon dolar olmuştu.
-Süt ürünleri, yumurta ve bal ithalatı 2015'teki 148 milyon dolar seviyesinden 110 milyon dolara indi.
-457 milyon dolarlık sebze ithalatı yapıldı. Bir önceki yıl da 456 milyon dolar ile yakın seviyede ithalat gerçekleştirilmişti.
-Meyve ithalatı ise 2015'teki 465 milyon seviyesinden 541 milyon dolara çıktı.
-Kahve ve çay ithalatı bir önceki yıla göre 16 milyon dolar artarak 216 milyon dolar oldu.
-Tarım ürünleri içerisinde en büyük ithalat kalemlerinden biri olan hububatta 1 milyar 151 milyon dolarlık ithalat yapıldı. 2015'te bu rakam 1 milyar 664 milyon dolar olmuştu.
-Şeker ve şeker mamulleri ithalatı ise bir önceki yıla göre 91 milyon dolar artarak 257 milyon dolara çıktı.
- Tarımsal sit mantığı çerçevesinde, tarımsal potansiyeli yüksek önemli tarım arazileri korunacak.
- Tarım topraklarının bitkisel üretim amacı dışında kullanılması anlamına gelen tarımsal amaçlı yapılar da ova bütünlüğünü korumak amacıyla ova sınırı dışına yönlendirilecek.
- Mevcut yerleşimler muhafaza edilecek, nüfus projeksiyonuna dayanılarak yerleşim yerlerinin çeperinde gelişme alanı belirlenecek, bu alanların dışında yeni yerleşimlere kesinlikle izin verilmeyecek, böylelikle bu konudaki baskı azaltılmış olacak. Amaç dışı kullanımlar önlenecek.
- Ova içindeki arazilerin tarım dışı amaçlı kullanılmayacağı kabulünden hareketle tarım arazilerinin spekülatif yatırım amaçlı alınıp satılması önlenerek zorunlu olarak tarımsal üretimde kullanılması sağlanacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 2016 yılındaki bitkisel üretime ait veriler paylaşıldı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından açıklanan 2016 yılındaki bitkisel üretim verilerine göre en fazla üretim kuru soğanda yaşandı.
Verilere göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerdeki üretim miktarı önceki yıllara göre yüzde 0,2, sebzelerde yüzde 2,4, meyvelerde ise yüzde 6,8 oranında artış gösterdi. 2016 yılında 65 milyon 184 bin ton tahıl ve diğer bitkisel ürünler, 30 milyon 267 bin ton sebze ve 18 milyon 972 bin ton meyve üretimi gerçekleştirildi.
Tahıl Üretimi Yüzde 9 Geriledi
2016 yılında tahıl üretimi bir önceki yıla göre yüzde 8,7 oranında azalarak 35 milyon 281 bin tonda kaldı. Buğday üretimi yüzde 8,8 oranında, arpa üretimi de yüzde 16,3 oranında azalarak önceki yılın gerisinde kaldı. Tütün üretimi 2015 yılına göre yüzde 3 oranında artarak 70 bin tona çıkarken, şeker pancarı üretimi de yüzde 21,5 gibi yüksek bir oranda artarak 19 milyon 485 bin tona çıktı.
Sebze Ve Meyve Üretiminde Artış Sürüyor
Sebze ürünlerindeki üretim bir önceki yıla göre yüzde 2,4 oranında artarken, meyve ürünlerinde bu oran yüzde 6,8 olarak gerçekleşti. Sebze ürünlerindeki en büyük üretim artışı kuru soğanda olurken, meyve ürünlerinde liderliği yüzde 13,9 artış ile elma aldı.
Bakan Zeybekçi, Türkiye için en riskli alanın tarım olduğunu vurgulayarak, “Tarımda bizim de avantajlı olduğumuz alanlar var. Yaş meyve sebzede, tahılda ve turunçgilde avantajlı oluruz, ette dezavantajlı oluruz" dedi.
Zeybekci, Türkiye'nin bugüne kadar tarımı yüksek gümrükle koruduğunu ifade ederken, çiftçinin artık AB'deki gibi desteklerle korunacağını söyledi. Zeybekci, halkın tarımsal ürünlerle kalite ve fiyatta AB standartlarına kavuşacağını dile getirdi.
Zeybekci, Bakanlar Kurulu’na güncellemenin kapsamına ilişkin dört alternatifle ilgili bilgi verdiğini anlatırken, bu senaryoları şöyle sıraladı: “Birinci alternatifte, Gümrük Birliği güncellensin ama tarımda yüzde 50 tedbirli davranalım. İkinci alternatifte, tarım dahil tam anlamıyla güncelleme yapılsın. Hizmetler, kamu alımları sektörleri ile karar alma mekanizmalarına dahil olma ve üçüncü ülkelerle yapılan serbest ticaret anlaşmalarına (STA) taraf olmak da kapsamda olacak. Üçüncü alternatif, Gümrük Birliği’nin kapsamının bir STA’ya dönüştürülmesi. Bu STA, hizmetler, kamu alımları ve tarım sektörlerini de kapsayacak. Her alanla ilgili ayrı ayrı gümrük tarifesi belirlenecek. Dördüncüsü de şu anki mevcut Gümrük Birliği anlaşması, sadece tek başına sanayi ürünleriyle STA’ya dönüşecek. Bu da şu andaki halden geri gitmek demek. Tüm bunları değerlendirdik.”
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, 2017 yılında tarıma bağlı sigortanın kapsamlarını geliştirerek yenilikler yapılacağını açıkladı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik yeni çıkacak kararın çıkması ile birlikte 2017 yılında birçok yenilik yapacaklarını ve bu sayede tarım sigorta oranın artmasına katkıda bulunacağını açıkladı. Çelik, yapmış olduğu açıklamada, çiftçilerimiz tarafından gelen talep doğrultusunda tarım sigortalarında iyileştirmeler yapıldığını ve tarım sigorta kapsamının içeriğini genişlettikleri açıklamasında bulundu.
Bitkisel ürünlerle ilgili yaptığı açıklamada Bakan Çelik, 2017 yılı içerisinde dolu, sel, deprem, heyelan, fırtına, yangın ve su riskleri gibi tarımı olumsuz etkileyen etkenlerin yanı sıra tarım sigortamızda isteğe bağlı olarak açık ortamda yetiştirilen meyvelerin don olaylarına karşıda sigorta kapsamında olacağını söyledi. Bakan Çelik, 2016 yılında don, fırtına, yangın, sel gibi olumsuz etmenlerin meyvelerin ve asmanın olgunlaşma sürecinde uğramış olduğu bu zararların ilk kez teminat alındığını açıkladı.
Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvancılığında Tarım Sigortası ile ilgili olarak da açıklama yapan Bakan Çelik, geçtiğimiz yıllarda küçükbaş ve büyükbaş hayvancılıkta ölüm olduğu zamanlarda tarım sigortası kapsamında teminat altına alındıkları söyledi. Fakat hırsızlık gibi bazı durumlarda çiftçilerin mağdur olduğuna değinen Bakan Çelik, 2017 yılında hırsızlık sonucu hayvanda oluşan maddi hasarı da tarım sigortası kapsamında ilk kez teminat altına alınacağını söyledi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, kümes hayvancılığında kapalı devre sistemlerinde uygulanan kümes hayvancılığında biogüvenlik ve hijyen şartlarını sağlayan işletmelerde hayvan ölümlerinin gelecekte dönemde yine ilk defa teminat altına alınacağı açıklamasında bulundu.
Riskler ve ürünler ile ilgili prim desteği 2017’de aynen devam edeceğini sözlerine ekledi.