Dünyada arıcılık önemli bir sektör haline gelmiştir. Türkiye de bu anlamda dünya ile entegre bir şekilde, arıcılık konusunda kendinden söz ettiren bir ülke konumundadır. Son yıllarda arılı kovan varlığı bakımından dünya ikincisidir. Arı, arı ürünleri ve arıcılık malzemeleri olarak ta ciddi anlamda sanayileşmiş ve hatta bu ürünleri ihracat yaparak ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır.

Böylesine başarılar elde etmiş bir ülke olarak arı ürünleri hakkında halkımızı yeterince bilgilendirememişiz. Dünyada gelişmiş ülkelerin tamamı kristalize balı raflarda tercih ederken, biz şekerlenmiş diyerek kalitesiz bal diye tanımlamaktayız. Bu algı insan sağlığını, gıda güvenliğini, üretimi ve hatta paketleme tesislerini olumsuz etkilemektedir. Balın kristalize olmaması için çeşitli ısıtma ve filitrasyon uygulamalarının yanında kimyasal kullanımını zorunlu hale getirmektedir. Oysa ki bal doğal olarak arılardan alınır ve içerisine hiçbir şey katılmaz, içerisinden hiçbir şey çıkarılmaz. Bal tebliği açık bir şekilde bunu ifade etmektedir.

TÜRK GIDA KODEKSİ BAL TEBLİĞİ
(TEBLİĞ NO: 2020/7)
MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ kapsamında piyasaya sunulan veya insan tüketimi amacıyla herhangi bir gıda maddesinde bileşen olarak kullanılan balların, Ek-1’de yer alan kriterlere ve aşağıdaki özelliklere uygun olması gerekir:
a) Bal esas olarak çoğunluğu fruktoz ve glukoz olmak üzere farklı şekerlerden, organik bileşiklerden, enzimlerden ve polenlerden oluşur. Bala gıda katkı maddeleri de dâhil olmak üzere hiçbir gıda bileşeni veya dışarıdan hiçbir madde katılmaz. Balın, doğal bileşiminde bulunmayan organik ve/veya inorganik maddelerden ari olması gerekir.
b) Fırıncılık balı dışında; bal, bala ait olmayan yabancı tat ve kokuya sahip olamaz, balın fermantasyonu başlamış olamaz, asitliği yapay olarak değiştirilmez ve bal içerdiği doğal enzimleri parçalayacak veya önemli düzeyde inaktive edilecek şekilde ısıtılmaz.
c) Filtre edilmiş bal ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla yabancı organik veya inorganik maddelerin ayrılması sırasında kaçınılmaz olan kayıplar dışında baldan polen veya bala özgü diğer bileşenler uzaklaştırılamaz. Filtre edilmiş bal dışında hangi aşamada olursa olsun ballara 0.2 mm’nin altında filtrasyon uygulanmaz.

ç) Balın tadı ve aroması, balın kaynağına ve üretildiği bitkinin türüne bağlı olarak değişmekle birlikte, balın kendine özgü koku ve tada sahip olması gerekir.
d) Balın rengi su beyazından koyu amber renge kadar değişebilir. Salgı balının renginin pfund skalasına göre en az 60 olması gerekir.
e) Balın kıvamı akışkan, viskoz, kısmen veya tamamen kristalize olabilir.
 
Halk arasında balın şekerlenmesi de denilen, baldaki kristalizasyon balın en temel özelliğidir. Özellikle çiçek balları hemen her ortamda kristalize olma eğilimindedir. Bu doğal durumu değiştirmek için, büyük sanayileşme, bilimsel çalışmalar ve ciddi bütçeler harcanmaktadır. Ayrıca balın kristalize olabileceğini açıklayan yüzlerce çalışma olmasına karşın tam tersinin bilinmesi ne acıdır. Acaba tersi bilinmesi kime nasıl bir fayda sağlıyor bilmiyorum, ancak başta ülkemize, halkımıza ve üreticimize zarar verdiği açıktır.

Gelişmiş ülkeler balın kristalize olanını tercih ederken, bizim ülkemizde hala neden kristalize bal tercih edilmiyor. Kristalize bal neden şekerli bal diye tanımlanıyor ve belki de bu konuyu araştırmak gerekir. Ülkemizde bal tebliğinin olması ve hatta akademik anlamda hocalarımızın birçok çalışması olması bu durumu değiştirmiyor. Okumayı veya doğru bilgiye ulaşmayı beceremiyoruz. Bu konuya dikkatleri çekmeliyiz, bu kadar açık ve net olan bir konuyu, nasıl olurda bu kadar yanlış biliyoruz. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da maalesef kulaktan dolma bilgiler ile hareket ediyoruz. Toplum olarak çok okumak ve araştırmak yerine herhangi ‘biri söylesin biz kabul edelim’ mantığındayız. Bu anlamda haber niteliğinde bile işin uzmanı olmayan kişiler tarafından kamuoyu farklı yönlendiriliyor. Bir an önce bu konuda bazı önlemler alınmalı ve işin uzmanları olan akademisyenler demeçler vermelidirler. Halkımızın markalı ve kristalize balları tercih etmeleri sağlanmalıdır. Bu anlamda Kamu spotu ile halkımız aydınlatılmalıdır.
Yıllardır ülkemizde zaten arı ürünlerine güven sarsılmıştır. Her türlü ürüne kuşku ile bakmaktayız. Ayrıca glikoz şurubu diye bir illeti, aromalar, renklendiriciler ve bazı diğer kimyasal maddeler ile taklit bal yaparak insan sağlığı tehdit ediliyor. Tarım bakanlığı denetimleri sonucu defalarca teşhir edilen firmalar hala bu işi yapmakta direniyorlar. Aslında kristalize ballar gerçek arı balını, glikoz şurubundan ayıran en önemli fiziksel özellik olarak önümüze çıkmaktadır. Kristalize balları tanımalı, tanıtmalı ve teşvik etmeliyiz ki üreticilerimizin üretimlerini ve tüketicimizin sağlığını koruyalım.

Şu an ülkemizde birçok marka, kaliteli ürün yerine tüketicinin istediği ürünü sunmaya çalışmaktadır. Bu anlamda ciddi sanayi ve makineleşme gibi yatırımlar yapılmaktadır. Önemli bir bütçe bu konuda harcanmaktadır. Sonuç olarak arıların üretmiş olduğu doğal balı çeşitli işlemler uygulayarak (ısıtma, filtre, pastörizasyon, v.b.) kalitesini düşürüyoruz. Bal tüketicisi, kaliteli bal arayıp duruyor ancak kalite kriterlerini bilmiyor. Bal tüketicisinin kalite kriterleri, balın tadı, kokusu, rengi ve kıvamıdır. Bu yanlış bilginin acilen düzeltilip gıda tebliğinde belirtilen kalite kriterleri dikkate alınarak halkımız bilinçlendirilmelidir. Kaliteli bal tüketmek istiyorsak, alışkanlıklarımızı bir kenara bırakarak markalı ve kristalize bal tercih edelim. Aynı zamanda kristalize bal tercih ederek üreticilerimizi ve doğamızı koruyalım.

Ümit Saylak
Yüksek Ziraat Mühendisi