Yıllardır bilim insanları Küresel iklim Değişikliğine dikkat çekiyor. Başta sera gazı salınımı olmak üzere, insan etkisi ile doğal dengenin bozulmasının sonuçlarını her geçen gün ağır bir şekilde yaşıyoruz. Konuya ilişkin yapılan çalışmalarda iki başlık ön plana çıkıyor; birincisi doğaya verilen zararın azaltılmasına yönelik atılan adımlar, ikincisi ise uyum programları. Su ve toprak başta olmak üzere kaynakların etkin ve özenli kullanımı gerekli. Bu arada ikilim değişikliğinin en önemli sonuçlarından olan kuraklık, sel baskını ve orman yangınları ile mücadeleye ilişkin tedbirlerin arttırılması ön plana çıkıyor.

Temmuz ayında maalesef sel baskınları ve orman yangınları ile karşı karşıya kaldık. Cennet ülkemiz adeta cehenneme döndü. Aynı anda birçok ilimizde yangın çıktı. Yangın dolayısıyla vatandaşlarımızı ve birçok canlıyı kaybettik. Hayvanlar, ağaçlar gözlerimizin önünde kül oldu. Başta orman köylerimiz olmak üzere yerleşim yerleri yandı. Orman köylülerinin, arıcıların, besicilerin, çiftçilerin ekmek teknesi yandı!

Bu felaket, orman yangınları ile mücadele için yeterli tedbirin alınmadığını acı bir şekilde ortaya koydu. Arazi koşullarından dolayı karadan ulaşımın sağlanamadığı ormanlarımıza, yeterli yangın söndürme uçağımız olmadığı için zamanında müdahale yapılamadı! Yapılan yasal düzenlemeler, hazırlanan eylem planı kitapçıkları, ilgili bakanlıklarda kurulan iklim değişikliği uyum daireleri/şubeleri her şey tam olarak var olmasına rağmen sonuçta yapılması gerekenler çoğunlukla kağıt üzerinde kaldı. Yani bir sevk ve idare eksikliği, öngörüsüzlük yaşandı. Yıllardır bu işleri başarı ile yapanlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Demek ki bu kişiler dinlenmedi / dikkate alınmadı. Sözün özü en büyük günah olan liyakatsizlik suçu işlendi. Belki hukuken bu büyük bir suç değil. Devleti yönetenlerin tercihi olarak basit bir değerlendirme ile konuya yaklaşılmaktadır. Ama dini inançlarımıza göre bu büyük bir suçtur, insani değerler açısından ahlaki değildir. Bunun cezasını hep birlikte çekiyoruz.

Yanan ormanlar dikilecek fidanlarla geri döndürülemez, yok olan yaban hayatının, floranın geri dönüşü en erken 50 yıl! Ülkemizin gayri safi milli hasıladan en düşük payı alan, tek geçim kaynağı ormancılık olan, orman köylülerimizin geleceği ne olacak? Umutlar, emekler, anılar ve koskoca bir gelecek yandı.

Çıkış sebebi henüz bilinmemekle birlikte dünyanın birçok yerinde orman yangının olması iklim değişikli faktörünü ön plana çıkartıyor. Terör saldırısı olduğuna ilişkin iddialar da var. Eğer, bu bir terör saldırısı ise sorumluları en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Öte yandan yüksek hava sıcaklığı, düşük nem dikkate alındığında iklim değişikliğine bağlı olduğu, bilim insanlarının hem fikir olduğu sonuç, aşikar şekilde ortaya çıkmaktadır.

Yangınla mücadelede yeterli hava desteğine sahip olmadığımız gerçeği ile çok acı bir şekilde yüzleştik! Oysa bazı yatırımlar hiç kullanılmaması umuduyla yapılır, yangınla mücadele uçağı almak böyle bir yatırımdır.

Orman Genel Müdürlüğü’nün 3 Ağustos tarihinde yaptığı açıklamaya göre “son 7 günde 38 ilimizde 163 orman yangını çıktı.” Bu durum, neredeyse ülkemizin yarısında yaşanan son derece ağır bir tablodur. “Hiç böyle bir şey görmedik” açıklamaları ile karşılaştık. Bu yaşananlar sonunda, hiçbir yetkilinin “görevimi daha iyi yapabilirdim” deyip, en ufak bir sorumluluk almaması ise gerçekten üzücüdür. Bu son felaketler alışılageldiği gibi doğal değildir; insanın doğaya verdiği zararın acı sonuçlarıdır. Sebebi ne olursa olsun böyle felaketleri önleyemeseniz dahi, önlem alarak yaşanacak zararı en aza indirmek mümkündür. İşte bu konu göz göre göre önceden belli olduğu halde yapılması gerekenlerin yapılmadığı ortadadır. Bunun savunacak bir tarafı yoktur. Liyakatsizlikler ve bunları oralara atayanlar hiç olmazsa hatalarını kabul etmeli ve özür dilemelidirler.

Bir daha benzer felaketleri yaşamamak için, İklim Değişikliği Uyum Programını ciddiyetle ve acilen liyakatli kadrolar ile hayata geçirmeliyiz.

Assiye Yıldırım

Tarım Yazarı