Şu anda sadece dünyada ve Türkiye kamuoyunda değil, daha özel olarak
tarım sektörünün gündeminde de 'iklim değişikliği', 'kuraklık' ve 'su
yetersizliği' sorunları yoğun biçimde tartışılıyor. Ancak sorun
giderek daha kaygı verici boyutlara ulaşmaya başladı. Somut bir örnek
vereyim. Birleşmiş Milletler Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), 2020
Küresel İklimin Durumu Raporu'nda, 2020'nin şimdiye kadarki en sıcak
yıl olma yolunda ilerlediğine dikkat çekiyor. Dahası, WMO, 2015, 2016,
2017, 2018, 2019 ve 2020'nin modern kayıtların tutulmaya başlandığı
1850'den bu yana en sıcak altı yıl olduğuna da işaret ediyor.

TARİH BOYUNCA NÜFUS HAREKETLERİ
- Bu yazıyı yazdığım dakika itibarıyla
dünyanın nüfusu 7 milyar 830 milyon 735 bin idi... Peki 1000 yılında
dünyanın nüfusu ne kadardı? 400 milyon! 1500 yılında ne oldu? 458
milyon! 1800 yılında insanoğlu 1 milyar sayısına ulaştı. Şimdi daha
çarpıcı gelişmeler var. 1900 yılında 1 milyar 650 milyon olan dünya
nüfusu 50 yıl sonra 2.5 milyara tırmandı. Ama asıl sarsıcı gelişme
ondan sonra meydana geldi. 2000 yılında 6.125 milyar olan küresel
nüfus artık hızla 8 milyara doğru yol alıyor. Ve 2050'de ise 10 milyar
rakamına yaklaşmış olacağız! "Tarih boyunca nüfus hareketleri analiz
edilmeden ekonomik ve sosyal, dolayısıyla tarımsal gelişmeler
anlaşılamaz," sözünü hep söylüyorum.

BU SICAĞA KAR DAYANMAZ
 - Diğer yandan söz konusu aşırı nüfus artışı
olgusu ile birlikte son 100 yıl içinde ekonomik üretim de aşırı
boyutlarda artış gösterdi. Küresel düzeyde hızla yükselen kişisel
refah ve buna bağlı tüketim patlaması kaçınılmaz olarak doğal
kaynaklar ve özellikle iklim üzerinde çarpıcı sonuçlara yol açtı.
Halen yaşadığımız su sorunu ne yazık ki hem dünyada hem ülkemizde
gittikçe büyüyecek. Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız şu
değerlendirmeyi yapıyor: "Derneğimizin ilgili çalışma kurulları
tarafından takip edilen ülkemizin yağış ve kuraklık verileri analiz
edildiğinde, 2021 yılının su yönetimi açısından zor bir yıl olacağı
açık bir gerçektir. Büyük kentlerimize içme ve kullanma suyu sağlayan
barajların doluluk oranları hızla düşmekte ve kritik su alma
seviyesine yaklaşmaktadır. COVID-19 salgın dönemi içinde evsel su
kullanımının yüzde 10 civarındaki artışı ve sonbahar yağışlarının
geçen yıla nazaran ortalama yüzde 40 oranında az olması önümüzdeki
aylarda su yönetimi üzerindeki baskıları artıracak. Bu olumsuz durumun
özellikle İstanbul ve İzmir kentlerimizde daha yoğun bir şekilde
yaşanacağını öngörmekteyiz."

ÇORAKLAŞMA TEHLİKESİ
- Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Kurucu ise yine
önemli bir tehlikenin altını çiziyor: "Azalan yağışın topraklarımıza
etkileri çok ağır olacak. Her kış yağışı, toprakta doğal ya da
gübreleme yoluyla biriken tuzları yıkamakta ve tohum ekim dönemine
temiz bir yüzey toprağı sağlamaktadır. Azalan yağış ile yetersiz
yıkanan toprak içi tuzlarının sonraki yıllara bakiye tuz olarak
kalması topraklarımızın giderek çoraklaşmasına neden olacak. Bunun
örnekleri Ege Bölgesi havzalarının batı bölümlerinde etkili bir
şekilde görülmektedir. Artan sıcaklık ve buharlaşmanın getireceği daha
fazla sulama suyu ihtiyacı da üreticilerimizi bozulan su kalitesine
bakmaksızın sulamaya zorlayacak. Bu döngü en verimli topraklarımızın
çoraklaşmasını hızlandıracak ve sonuçta üretimin telafi edilemez
düşüşüne yol açacak!".

YENİ GELİŞMELERE HAZIR MIYIZ
- Şimdi de teorik ve pratik bilgisinin
yanı sıra başarılı TV programcılığı ile tanınan ziraat mühendisi Mine
Pakkaner'e kulak verelim. Pakkaner, "Tarım iklim değişikliğinden en
fazla etkilenen sektör. İklim değişikliği ile ilgili en önemli konu
sadece yükselen hava sıcaklığı ve su kısıtı mı? Peki buna bağlı olarak
gelişecek olan yeni üretim politikalarımız var mı? Tarımı bire bir
uygulayan çiftçiler, ziraat mühendisleri, veteriner hekimler ve su
ürünleri mühendisleri buna hazır mı?" diye soruyor. Bu soru önemli
çünkü bizi bekleyen bu yeni sürece ya hazırlıksız yakalanacağız ve
bunun çok olumsuz sonuçlarında büyük zararlar göreceğiz ya da küresel
iklim sorununu iyi kavrayıp, ona göre bir yol haritası hazırlayacağız.

AYVALIK ZEYTİNİ ÖRNEĞİ
 - Uzman ziraat mühendisi Mine Pakkaner şöyle
devam ediyor: "Tarım geniş kapsamlı bir tanım. Bitkisel üretim,
hayvansal üretim ve su ürünleri üretimini kapsıyor. İklim
değişikliğinden tarım bütün yönleriyle etkileniyor. Özellikle
meyvecilikte 10 yıl içinde iklim değişikliğine bağlı sıkıntılar
yaşayacağımızı öngörüyorum. Meyve ağaçlarının soğuklama isteğinin
sınırda karşılandığı bölgelerde tarımın yüzü de değişecektir. Bir
örnekle açıklamak istersek çok önemli bir yağlık çeşit olan Ayvalık
zeytininin İzmir’ de de geniş alanlarda tesis edilmeye başladığını
görüyoruz. Bu çeşidin soğuklama isteğinin 1000 saat olduğunu
biliyoruz. Devlet meteorolojinin tarım uygulamasından Ayvalık zeytini
İzmir’de 1 yıllık soğuklama ihtiyacını karşılamış mı diye bakıyoruz ve
Seferihisar’da 665, Çeşme’de 528 saatte kalmış olduğunu görüyoruz. Bu
bize düşük verimi getiriyor. Üstelik gittikçe yüksek sıcaklıkların
yaşandığı yaz aylarına, son yılların hiç aksamayan kuraklığını da
ekleyince, yaprakta ve meyvede buruşma, yağlanmada azalma, meyve
dökümü vs sorunlar karşımıza çıkıyor. Bu da yaptığımız yatırımı boşa
çıkarıyor. Her ürünü her bölgede yetiştirmek yerine ekolojiye uygun
olarak yetiştirmeye de dikkat etmek gerekecek. Sürdürülebilirlik
değişen iklim koşullarında en önemli kıstas olacak." Pakkaner'in
verdiği bu çok somut örnek, başka bir ifadeyle Ayvalık zeytini örneği
iklim değişikliği olgusu ile ilgili bizlere fazlasıyla açık bir fikir
veriyor. Son söz; konu bir hayli ciddi, güncel ve önemli. Demek ki
bundan böyle "Tarım ve İklim" sorunsalını daha çok konuşacağız ve bu
alanda daha çok farkındalık içinde olacağız...

                        İsmail UĞURAL
                     TAGYAD BAŞKANI
Tarım Gazeteceileri ve Yazarları Derneği Başkanı