ŞAP HASTALIĞI ve ÜLKEYE GETİRDİKLERİ

Şap hastalığı denildiğinde ülkemizde bilmeyen yetiştirici neredeyse yoktur. Şap Van’da görülse, tedbirler alınmazsa kısa zamanda Edirne’ye ulaşacağını herkes bilir.

Abone Ol

Şap hastalığı denildiğinde ülkemizde bilmeyen yetiştirici neredeyse yoktur. Şap Van’da görülse, tedbirler alınmazsa kısa zamanda Edirne’ye ulaşacağını herkes bilir. Çünkü bir yerden başka bir yere gitmesi çok da zor değildir. Dolayısıyla hastalığı ve ne olduğunu şöyle bir hatırlatalım, sonra diğer hususlara değinelim isterseniz. 

Öncelikle şap (dabak veya tabak), geviş getirenlere mahsus bir hastalıktır.  Aslında zorlu bir karaktere sahiptir. İnsanlarda da el ve yüzde vezikül denilen küçük döküntüler yapabilir. Bahsettiğimiz gevişen hayvanlarda ise çok hızlı bulaşan ve gençlerin kalplerinde patolojik lezyonlar yapan bir problemdir. Özellikle yabani hayatta dağ keçileri, yaban domuzları ve geyikler sayesinde hızla yayılır.  Virüsün özellikleri ağızda aft denilen yaralar yapan karakterde 7 ayrı suşu (A, O, C, SAT1, SAT2, SAT3 ve Asya1) vardır. Bunların da 48 tane alt grubu bulunmaktadır. 

Virüs normalde ısıya dayanıksızdır . Vücut sıcaklığında 10-12 saat kalabilirken, pastörizasyon ısısı dediğimiz 60-65 derecelerde yarım saatte  imha olur.  Isı yükseldikçe virüsün dayanıklılığı daha da azalır. Fakat soğukta direnç yüksektir,  kolay kolay bozulmaz.

 Ölen hayvanların bedenlerinde  meydana gelen ölüm sertliği ve kokuşma virüsü de imha ederken, kaslar, lenf düğümleri, kemik iliği, iç organlar ve kanda biraz daha uzun yaşayabilmektedir. Sığır derisinde yaklaşık 4 hafta, kıl, yapağı gibi ürünlerde en az bir gün, toprakta da yaklaşık bir ay  canlı kalarak bulaşma yeteneğini sürdürebilir. Çeşitli kimyasallara karşı direnci de düşüktür Bu sebeple kullanılan antiseptikler kolayca virüsü ortadan kaldırabilir. Ayrıca hastalığın yayılması ve bulaşmasında kuşlar, sevk araçları, insanların kullandığı eşyalar, suluklar, yemlikler ve birçok malzeme, hatta rüzgarlar dahi  virüsün bulaşmasında çok büyük etkiye sahiptir. Kolayca bulaşan hastalık, hele aşılı olmayan hayvanları etkilediyse, et, süt verimi de olumsuz yönde etkilenerek büyük ekonomik kayıplara yol açar. Hatta genç hayvanların sindirim sistemiyle, kalp kası ve dolaşım sistemini çok ağır bir şekilde etkileyerek ölümlere neden olabilir. 

Bu sebeple adı geçen hastalık, yıllardır bu sektörün devlet-millet elele aşılama kampanyalarıyla çözmeye çalıştığı büyük bir sorundur. Aşısı yılda iki defa yapılmaktadır. Genellikle ülkemizde virüsün A,O,C tipleri görüldüğünden Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Şap Enstitüsü’nce veya bazen ülkemizdeki yerli firmalarca üretilen bu tip aşılar kullanılır. Ancak şu an ülkemizde görülen SAT2 türü dış kaynaklı hastalık olduğundan sadece görüldüğünde üretilerek aşılamalar yapılmaktadır. Özellikle aşı üretimi ve uygulanması son derece maliyetli ve külfetli bir süreçtir. Aşılamanın başarılı olabilmesi için hayvanların %80’ninden fazlasının yapılması ve ilk aşı uygulanacak hayvanlarda 21 gün arayla iki doz uygulanması gerekmektedir. Ayrıca yapılacak aşıda, soğuk zincir (4-8 C arasındaki ısıda muhafaza etmek) denilen işleme çok ama çok dikkat edilmelidir ki aşı tam etki sağlasın. Aksi halde yapılan aşının koruma gücü düşer. 

Aşılama konusunda zaman zaman gebe hayvanların yavru atması ya da aşı şokuna bağlı ölümlerden kaynaklı problemler yaşanabiliyor. İşte bu korkular yüzünden aşı yaptırmayan veya kaçınan yetiştiriciler çıkabiliyor. Bu da aşı etkinliğini zayıflatıyor. Fakat burada tarım sigortası veya devletçe ödenen tazminat söz konusu olduğundan az da olsa buna direnen vatandaşlarımızın olduğu bilinen bir gerçek. O sebeple %100 aşılama yapılamıyor. Ancak bilinçli yetiştiriciler müstesna. Onlar bu konuda asla taviz vermeden gerekenleri yapıyor. Eğer tüm aşılamalara rağmen hastalık yine de çıkarsa, hemen karantina tedbirlerini alarak hastalar sağlamlardan ayrı bir ahıra alınarak semptomatik tedavilerine başlanıyor. Kendileri de hastalığı yaymamak için hijyen hususunda son derece hassas ve dikkatli davranıyorlar. 

Bir de Ülkemizde Trakya bölgesine ayrı bir parantez açmakta yarar var. Bahsettiğim alan hastalıktan ari bölge statüsünde. Şimdi bu ne demek? Açıklayayım.

Trakya hastalıktan arındırılmış bir yer olduğu için buraya hayvan giriş çıkışları Tarım Bakanlığı’nın bazı ek prosedürlerine tabi. Yani doğrudan buraya hayvan götürülmesi mümkün değil. Ayrıca bu bölgede hasbelkader hastalığa rastlanması halinde test sonuçları pozitif gelen ve bu hastalıklı hayvanlara temas eden hayvanlar da dâhil olmak üzere hepsi tedavi edilmeden kestirilmesi zorunludur.  O yüzden özellikle Kurban Bayramı için Trakya dışındaki şehirlerden hayvan getireceklerin çok dikkatli olması ve hayvan sevk ve işlemlerini çok iyi bilip takip etmesi şarttır.

Sonuçta bu hastalık ülkemiz gerçeğidir. Maalesef zaman zaman ortaya çıkar ve söndürülene kadar can yakar. O sebeple hayvanlarını şimdiye kadar diğer suşlarla aşılatan kardeşlerimiz de dâhil hayvan yetiştiricilerimizin tamamının SAT2 suşundan hazırlanan yeni aşılarla bir daha aşı yaptırmaları gerekmektedir. Diğer türlü önceki aşıların bu tip virüse karşı hayvanları koruyabilmesi çok zordur. Şimdiden tüm üreticilerimize ve aşılamada görev alan yetkililere geçmiş olsun diyor. Bir daha böyle bir sorunla karşılaşmamak dileklerimi iletiyorum. 

Kalın Sağlıcakla…

Dr Hakan KEÇECİ

{ "vars": { "account": "G-E7JE8FH3KL" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }