Ülke olarak, tarımda önemli gelişmeler sağladığımız muhakkak. Ancak tarım gibi dinamik bir sektörde
süreç içerisinde çıkan ya da çıkacak sorunlara makul çözümler üretmeden “her şey yolunda, hiç
problem yok” ve “ battı, bitti, yok oldu, öldü” yaklaşımlarının ikisi sorunu çözmez aksine
derinleştirebilir.


Bu nedenle, zaman içerisinde eksikliklerin, yanlışların tespitlerinin günlük siyasi/ politik polemiklerin,
çekişmelerin dışında; bilimsel ve teknik düzeyde değerlendirilerek çözüm üretilmesi gereği açıktır.
Her alanda olduğu gibi tarımda da bazı belirtilerin ortaya çıkması acil tedbir almayı / düzenlemeyi
gerektirir. Aksi halde her türlü belirti ortaya çıktığı halde bir hastalığın tedavi edilmediği durumdaki
sonuçlarla karşılaşmak kaçınılmaz olabilir. Bu alanlardaki uyarı noktalarını dikkate almak tedbirli
olmak hızla çözüm üretmek lazımdır.


Herkesin bildiği, gördüğü ve açık kaynaklarda bulunan bazı verilere hatırlayacak olursak;


1- Tarımla uğraşan kişi sayısı azalıyor:
2008’de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı 2019’de 600 bine kadar düştü. Bu veriler, kayıtlı çiftçi
sayısında 2008’den bu yana 541 bin 600 azalma anlamına geliyor. Bu da yüzde 48'lik düşüşe karşılık
geliyor. Düşünün özellikle 2011’den sonra hızlandığı görülüyor. 2018'den bu yılın şubat ayına kadar,
çiftçi sayısında 111 binlik bir azalma meydana geldi.


TÜİK verilerine göre tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı ise 2002’de 7 milyon 458 bin
kişiyken, 2020 Şubat ayı itibariyle 4 milyon 157 bin kişiye geriledi. Bu da son 18 yılda 3 milyon 301 bin
daha az tarım çalışanı anlamına geliyor. Tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısının yüzde 44
azaldığı ortaya çıkıyor.


Yıllara göre çiftçi sayısı;

2- Tarım alanları azalıyor;

İkinci önemli gösterge ise tarım alanlarının azalması. 2002’de 26 milyon 579 bin hektar olan tarım
arazisi 2019’de 23 milyon 94 bin hektara kadar düştü. Buna göre tarım alanları 18 senede yüzde 12,3
azaldı.

Türkiye'de yıllara göre tarım alanları:

Kaynak;TÜİK

3- Mera alanları azalıyor
1970 yıllarında 21.7 milyon hektar olan mera alanları 2020 yılında 12.9 milyon hektara düşmüş.

Yıllara göre mera alanları:

Kaynak; Tarım ve Orman Bakanlığı verileri

Hayvan sayısını arttırma hedefimiz olduğu açıklanırken, meraların hızla azalması tezat oluşturan bir
durumdur. Üstelik, hayvanlarımıza hem kaba yem ve hem de konsantre yem satın alarak
hayvancılığın sürdürülebilir olmayacağını ve ekonomik olmadığını sektörle çok az irtibatı olanların
dahi bildiği bir durum olduğu halde mera alanları azalmaya devam ediyor. Adeta, meralara “işe
yaramaz, atıl arazi” olarak bakıldığı görüntüsü oluşuyor.


4- Tarım sektöründe çalışanların yaş ortalaması artıyor;
Türkiye’de yaş ortalaması 32 iken, kırsal alanda yaşayanların yaş ortalaması 55’ e dayandı. (TÜİK )
Önümüzdeki yıllarda daha yukarı çıkacağı görülüyor.
Bu verilere göre; az da olsa bir gelir alternatifi bulanlar tarımsal üretimden hızla çekilirken, gençler de
bu sektörde gelecek görmüyorlar.
Hem çiftçi sayısı, hem tarım alanları ve mera alanları azalıyor, hem de yaş ortalaması artıyor …hepsi
bir arada oluyor ve her geçen yıl “istikrarlı” bir şekilde sürüyorsa bunları sektörde bir uyarı verileri
olarak kabul etmek gerekmez mi ?

5- Neler yapılabilir ?
*Hangi ürünün hangi bölgelerde ne kadar alanda üretileceğinin yıllara göre planlanması; her ürün için
üretim hedefleri ortaya konulmalı.
*Yerli üretim miktarı/ rekolte netleşmeden, iç piyasada fiyat dengesi oluşmadan ürün ithalatına izin
verilmemeli; Piyasa regülasyonu yapmakla görevli kurumların ithalatla değil, öncelikle yerli ürünlerle
regülasyon / sübvansiyon planlaması yapmalarını sağlanması;

*Ülkemizde üretilen tarımsal girdilerin ihracatının ( yem, gübre vb) yasaklanması, yurtdışı piyasası ile
bunları üretenlerin aleyhine fiyat oluşması halinde farkın sübvanse edilmesi, ithal zorunda kalınan
girdiler, iç piyasa fiyatlarından çiftçiye ulaşmasını sağlayacak şekilde sübvanse edilmelidir.

*Sektörde aile işletmelerini koruyarak, güçlerini artıracak şekilde bir araya getirecek bağımız
denetime tabi kooperatif yapılanmasının yaygınlaştırılması,

*Tarımsal ürünlerin tüketiciye ulaştırılmasında (pazarlama payında ) tarımsal STK ların
(kooperatiflerin/ birliklerin ) oranının arttırılarak % 50 hedef alınmalıdır.
*Endüstriyel çapta üretim yapan işletmelerle ilgili tedarik, üretim ve pazarlama konusunda
düzenlemelerin yapılması,

*Aile işletmelerinde kadınların sigorta primlerinin destek kapsamında ödenerek ailenin sektörde
kalmasının teşviki,

*Aile işletmeleri için girdilerde tam vergi muafiyeti sağlanması başta olmak üzere diğer işletmelerin
girdileri için de kademeli vergi muafiyetleri oluşturulması,

*Mera kanunun meraların korunmasını sağlayamadığı, azalma hızında bir değişiklik oluşturmadığı
eleştirileri yoğunlaşmıştır. Bu nedenle revize edilerek mera vasfını kolayca “kaldıran” değil, koruyan
ve arttıran bir yapıya kavuşturulması,

* Tarımsal destek bütçesinin arttırılması,

*Tarımsal desteklenecek ürünlerin ve destek şartları temel çatısının beş yıllık dönemler halinde
düzenlenmesi ve bu süreçte her yılın destek birim fiyat artışının yılı içerisinde tarımdaki enflasyon
oranında yansıtılmasının önceden açıklanarak üreticilerin önlerini görme imkanının sağlanması,
beklenmeyen / olağan üstü durumla oluştuğunda yılı içerisinde sıkıntıları “düzeltici” ilave tedbirler
alınabilme yolunun da açık olmasının sağlanması,

* Desteklerin ödenme şeklinin;
-girdilerin sübvansiyonu,

- Girdiler için işletme yapılarına göre kademeli vergi muafiyetleri sağlanması,
-kooperatiflerin girdi üretimine ve ürün pazarlama mekanizmasına teşviki,
-hedef ürüne göre destek ödemeleri yapılması,
-hayvancılık işletmeleri ve üretim hedefleri bölgelere göre desteklenmesi, koruyucu sağlık hizmetleri
personel sayısının ve bütçesinin arttırılması,
-kayıt dışı et ve süt üretimlerinin üreticilere ilave mali yük getirmeyecek tarzda kayıt altına alınarak,
desteklerden yararlandırılması…
Yukarda sayılan ve sayılamayan diğer konuları da kapsayacak şekilde sahayla uyumlu ve sorunların
yakın takipte olacağı ve hızla çözüm üretileceği kapsamlı bir üretim planlaması ve takibi sisteminin
hızla kurulması, bu sisteme uygun destekleme modelleri oluşturulması..
Hayvancılık da, yukarda bahsedilen revize edilmiş yeni sistem içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
Ancak bu sistem kuruluncaya kadar süt, et, yem ilişkisinin üretici aleyhine gelişmeye devam etmesi
nedeniyle sektörün çökmesini önleyecek acil bir “ yoğun bakım” tedbirleri uygulanması gereği ortaya
çıkmıştır. Çünkü, hayvancılıkta krizler damızlıkların hızla elden çıkarılmasını tetiklediğinden, önceki
düzeye gelinmesi, kaybedilen zamanın telafisi ve üretim miktarı kayıplarının onarılması, üreticilerin
yeniden motivasyonu uzun süre alır ve çok sıkıntılı bir aşamadır.
Özetle; Bakanlıkta zaman zaman gündeme geldiği bilinen ve bazı hazırlıkları konusunda çalışmaları
yapılan; sektörle ilgili köklü ve bütüncül bir revizyonun hızla yapılması ihtiyacı olduğu görülüyor..
Bu süreçte, sektör paydaşlarının moralini düzeltici / yükseltici, motive edici yaklaşımda olmak gerekir.
Umutsuz olmak, umutsuzluk yaymak sektöre zarar verir. Çiftçilerimizin, Ülkemizin, milletimizin,
topraklarımızın bu sorunların hemen tamamını çözecek potansiyeli vardır.
“ Umutsuz durum yoktur; Umutsuz insanlar vardır.”

Dr. Ali Ayar

Tarım ve Orman Uzmanı