Sözleşmeli üretim. Sözleşmeli çiftçilik, kontratlı üretim ( Contracter farmer) v.b. ifadeleri aynı anlamı ifade etmekte, aynı kapıya çıkmaktadır. Ülkemizin tarımsal geçmişine, tarımdaki gelişimlere, üretim artışına ve ürün kalitesinin iyileştirilmesine, ürün standardizasyonuna bakıldığında bu başarıların altında, çoğu bugün hayatta olmayan büyüklerimizin, ağabeylerimizin, uygulamaya koydukları “sözleşmeli üretim modeli”nin çok büyük payı olmuştur.

Sözleşmeli Üretim nasıl başladı ve Türkiye Tarımına Ne sağladı?

Konuyu anlamak bakımından, sözleşmeli üretime örnek teşkil edecek iki başarılı uygulamadan söz ederek anlatmakta yarar vardır. Biri Devlet Üretme Çiftlikleri (DÜÇ) tarafından uygulamaya koyulan “ “sözleşmeli Hububat Üretim projesi” diğeri de Şeker Şirketi tarafından uygulanan şeker pancarı üretim modelidir. Her iki devlet kuruluşunun uygulamaya koyduğu bu proje ve uygulamalar başarılı sonuçlar vermiş ve ülke tarımına irtifa kazandırmıştır.

Biraz geriye dönerek, dünyada ve Türkiye’de neler olup bittiğine bir göz atalım:

Türkiye’nin taa 1900’lü yıllardan 1960 yılına gelinceye kadar buğday verimi 80 – 100 kg / dekar verim arasında bocalamıştır. 50- 60 yıl önceyi bilen, yaşayan, farkında olan kuşaklar hatırlayacaklardır; buğday çeşitlerinin boyu 130 – 150 cm, sapı zayıf, sulanınca yatan, yağışlı yıllarda pas hastalıklarına yakalanan “sapı çok danesi az” çeşitlerdi. Yağışlı yıllarda pasa yakalanır, kurak yıllarda ise kuraklık etkisi ile daneler genelde cılız ve verimler düşük olurdu. Hasılı buğday çiftçisinin “eli hamur karnı açtı”.

Peki Dünyada neler olup bitiyordu.

1939-1941 yıllarında 2. Dünya savasının devam ettiği yıllarda, 2 yıl üst üste yaşanan pas epidemisi kıtlık ve açlığa yol açmıştır. 1944 yılında Meksika da ıslahçı Norman Borlaug’un başlattığı hastalıklara dayanıklı buğday ıslah çalışmaları 16 yıl sonra semeresini vermiş, hastalıklara dayanıklı, yatmayan , bodur, yarı – bodur verimli buğday çeşitlerinin ıslahında başarı sağlanmıştır. İlk ıslah edilen çeşitler Penjamo- 62 ve Pitic çeşitleri olmuştur.

DÜÇ ve devamınde TİGEM Ceylanpınar Tarım İşletmesinde Penjamo- 62 çeşidini 1989 yılına kadar 15 yıl ektik ve tohumluk üretimini yaptık. Sonra bu çeşit yerini daha başarılı Pandas çeşitine bıraktı.

Penjamo- 62 klasik ıslah yöntemi ile ıslah edilmiş 80 – 90 cm boyunda sapı sağlam, yatmayan, orta kalitede, kuraklığa oldukça dayanıklı çeşittir. Tarımcı olmayan, konuyu teknik olarak bilmeyen kişilerin, hem de isim vererek Penjamo- 62 çeşitini F1 hibrit diye yazıp, çizip söylemelerinin hiçbir bilimsel yanı yoktur. Bugün Türkiye buğday veriminde 80 – 100 kg’lardan 300 kg /dekar verime ulaşması tek bir faktöre bağlı olmamakla beraber; ıslah edilmiş sapı sağlam, yatmayan, hastalıklara dayanıklı yüksek verimli buğday çeşitlerinin üretime girmesi ve gübre kullanımının artması ile olmuştur. Kamuda ve özelde 50 yıldan beri işin mutfağınında bulunmuş, bu gelişmeleri yaşamış ve takip etmiş biri olarak bazen tv ekranlarında tarımla, ilgilisi olmayan kişilerin komplo teorileri, söylemleri üzüntü ve ibret vericidir. Her bilimsel başarının arkasında kötü niyet aramak bize mahsus bir davranışmıdır?

Sen bilimsel gelişmeye bak, yararlan ve akıllı ol!

Birtarafdan tarlasından 1000kg / dekar buğday kaldırmış kimi çiftçilerin ertesi yıl “1100 kg/ dekar veren çeşit yok mu” diye arayış ve çabaları, bilimin ışığında yapılan çalışmaları değerli kılmaktadır.

Bilimin yol göstericiliğine inanan büyük Atatürk’ün söylediği

“ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünün değeri birkere daha ortaya çıkmaktadır.

Bodur, yarı bodur, hastalıklara dağınıklıkla buğday çeşitinin ıslahı dünyada “yeşil devrim”in başlangıcı sayılmaktadır. Meksika, Hindistan, Pakistan, bu yeni çeşitleri 1967’den itibaren ekmeye başlarlar ve açlıktan kurtulurlar. Bu islah başarısı Norman Borlaug’a 1970 yılında Nobel barış ödülünü kazandırır. Türkiye’nin bu yeşil devrimden nasıl faydalandığı TİGEM hatıraları isimli kitabımızın “Bahri Dağdaş’dan bir anı” başlıklı bölümünde geniş olarak anlatılmıştır.

İşde rahmetli Bahri Dağdasın Bakanlığı ve yine rahmetli Oğuz Atalay’ın DÜÇ genel Müdürlüğü zamanında bu kapıyı aralamışlar ve sözleşmeli üretim yolu ile gerek Meksika buğday çeşitlerinin, gerek ise Rusya menşeili, Bezostaja- 1 buğday çeşitinin çiftçilerle buluşmasını sağlamışlardır. 1967 / 1968 ekim döneminden itibaren sözleşmeli üretimi başlatmışlardır. Benimde mesleğe başladığım ilk yıllarda büyük bir heyecanla, bir milyon dekara kadar çiftçilerle sözleşme yapıldığı yıllar olmuştur. Sözleşmeli üretim bazen mahsül üretimi, bazen de tohumluk üretimi seklinde uygulanmıştır. Devlet Üretme Çiftliklerinin kendi ekim alanı işletmelerinin dışında, biri Adana İncirlik’te diğer Manisa da sözleşmeli üretim müdürlükleri kurulmuştur. TİGEM olduktan sonra da zaman zaman faaliyetlerini devam ettirmişlerdir. Nitekim Adana İncirlikteki 38 hangar depo ve tohum hazırlama tesisi hem buğday sözleşmeli tohumluk üretiminde hem de Sn. Hüsnü DOĞAN beyin bakanlığı sırasında sözleşmeli soya tohumluk üretiminde ve dopalanmasında kullanılmıştır. Sıcaklık soya tohumluğunda çimlenmeyi düşürdüğünden, 38 depoya izolasyon yapılmış ve Ceyhan da üretilen sözleşmeli soya tohumlukları bu depolarda muhafaza edilmiş ve çiftçilere dağıtılmıştır.

Gelelim Şeker Pancarı Üretimlerine…

Şeker pancarının üretim teknolojilerinin geliştirilmesinde çiftçilere benimsetilmesinde, mibzer kullanımında şeker şirketinin büyük başarıları vardır. Şeker pancarı tohum teknolojilerinde büyük değişimler yaşanmıştır. Poligerm tohumdan mekanı monogerm tohuma, buradan da genetik monogerm tohuma ve hatta kaplama tohuma geçiş süreci yaşanmıştır. Poligerm tohumla şeker pancarı üreten eski kuşaklar, pancar seyretmenin ne kadar zahmetli bir iş olduğunu bilirler. Pancar üretiminde sadece tohum tedariki ile kalınmamış, Mibzer yardımı, gübre kullanımı, hastalık ve zararlılarla savaş konusunda da teknik bilgi verilmiştir. Bu öyle basite alınacak bir gelişme ve uygulama değildir. Şeker şirketi tarafında yapılan bu uygulamalar, sözleşmeli üretimin başarılı örneklerinden bir diğeri olmuştur.

Başka örneklere gelince:

Sözleşmeli üretimin başka örnekleri de vardır. Salça ve konserve fabrikalarının Marmara bölgesinde çiftçileriler yaptığı Domates, bezelye vb. sözleşmeler de sözleşmeli üretimin bir başla örnekleridir. Günümüzde sayıları 850 yi geçen tohum şirketleri, çoğu yeterli araziye sahip olmadıklarından tohumluk üretimlerini çiftçilerle sözleşmeli olarak gerçekleştirmektedirler. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Sözleşmeli üretimin esası nedir?

Sözleşmeli üretimde iki taraf vardır. Birisi üretim yapan çiftçi diğer ise üretim yaptıran kurum, şirket veya şahıstır. Sözleşmeli üretimin başarısı tarafların dürüstlüğüne, sözleşme şartlanın yerine getirmeye bağlıdır.

Sözleşmeli üretim tamamen dürüst ve etik değerlere bağlılıkla başarılı olabilir. Bu satırlarının yazarı sözleşmeli üretimi bir tahterevalliye benzetmektedir.

Bir ucunda çiftçi, diğer ucunda ürettiren oturur. Eğer dengede tutulabiliyorsa başarılı demektir. Taraflar gelecek yıl birbirini arıyorsa başarılı gidiyor demektir. Özel sektörde başlattığım ve geliştirdiğim cipslik mısır üretimi ve hububat tohumluk üretiminde 20 yıldan beri aynı çiftçi ile sözleşmeli üretime devam edilmektedir.

Sözleşmeli üretimde çiftçiye öncelikle, ürettirilmek istenilen çeşit, ürün ne ise üretim materyali verilmekte ve bedeli ürün teslimatında kesilmektedir. Ayrıca tarafların karşılıklı anlaşmalarına göre gübre, tarım ilacı vb girdiler ile en önemlisi teknik bilgiler sağlanmaktadır. Örneğin tohumluk üretiminde tip dışı bitkilerin ( başak çekimi) nasıl yapılacağı öğretilmektedir. Bir tarafta pazarını garantileyen, girdi ve bilgi desteği alan çiftçi – üretici; diğer tarafta istediği kalitede ve standartta ürün sağlayan kurum, şirket veya şahıs vardır. En büyük sıkıntı, sözleşme hükümlerinin yerine getirmesinde yaşanmaktadır.

Bazende kötü niyetli çiftçiler aldığı tohum gübre vb destekleri bir tarafa bırakıp ürününü başkasına satmaktadır.

Geçmiş de Devlet Üretme Çiftliklerinin sözleşmeli üretimlerinde sözleşmeyi istismar ederek ürün getirmeyenlerin ,aynı soyadı taşıyan akrabaları sözleşmeli üretimden yararlandırılmamış ve böylece sosyal baskı ile istismarın önüne geçilmiştir.

Sözleşmeler hazırlanırken, yapılan üretimin özelliğine göre karşılıklı menfaatleri koruyacak bir sözleşmenin yapılmış olması gerekir.

Üreticinin en büyük problemi ürettiği ürün pazarının belli olmaması, maliyet ve satış fiyatı arasında sıkışıp kalmasıdır. Pazarı ve fiyatı belli bir ürün, çiftçi açısından bir avantajdır. Öte yandan üretim planlaması arz- talep dengesinin kurulması önemli bir sorun olarak yaşanmaktadır. Sözleşmeli üretim geniş anlama da üretim planlamasına katkı sağlamakta, kaliteli ve standart ürün açısından da önem taşımaktadır. Sözleşmeli üretim özendirilmeli ve Devletçe desteklenmelidir. Geçmişte olduğu gibi ülke tarımına çok şey katacaktır.

Fahri Harmanşah

Zir. Yük. Müh. / TİGEM Emekli Daire Başkanı

Gübre İthalatçıları Derneği Onursal Başkanı