Sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmak her birey için son derece hayati öneme sahip bir konudur. Bilhassa tarım gibi emek yoğun çalışılan ve geliri birçok değişkene bağlı olan bir sektör için önemi daha da artan bir konu.

Ülkemizde çiftçinin sosyal güvenlik meselesi, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında düzenlenmiştir. Kendi nam ve hesabına çalışan olarak tanımlanan ve primlerini kendileri ödeyen çiftçinin, prim miktarı asgari ücrete göre belirlenmektedir.  

Brüt asgari ücret  % 39,87 oranında artarken çiftçilerimizin tarım BAĞ-KUR primleri % 44,87 oranında artarak 1151 lira 96 kuruştan 1668 lira 83 kuruşa yükseldi. Bu artış ile birlikte çiftçinin primini ödemesi imkânsız hale geldi. Ailede yalnızca bir sigortalı varken bu gün geldiğimiz noktada, mazot, gübre, enerji, tohum, yem gibi temel girdilerdeki fiyat artışlarına bir de BAĞ-KUR primindeki artış eklendiğinde, çiftçinin tarımda kalması mümkün değil.

2020-2021 verileri dikkate alındığında sigortalı çiftçi sayısı 30 bin 858 kişi azalarak 551 bin 610 kişiye geriledi.

Mevcut ekonomik koşullarda elde ettiği mahsul ile girdi maliyetlerini karşılayamayan, geçimini sağlayamayan çiftçinin yarınlarını düşünerek sigorta primini ödemesi maalesef mümkün değil! Bütün bu olumsuzlukların yanında bir de eğitim, sağlık, kente erişim ve toplumsal saygınlık gibi sorunlar dikkate alındığında gençler, çok küçük bir ihtimal dahi olsa kentte “sigortalı” bir iş bulma umudunu toprağında kalmaya tercih ediyor.

Mevsimsel etkiye açık, son derece riskli bir ticari faaliyettir tarım. Her şey normal olsa dahi gün be gün artan girdi maliyetlerine bir de sosyal güvenceden yoksun kalmak ki bu zaten ailede yalnızca bir kişinin sahip olabildiği diğer fertlerin ise “ücretsiz aile işçisi” olduğu göz önüne alındığında, özellikle gençlerin tarımsal üretime devam etmesini beklemek doğru bir yaklaşım değil.

Bir başka gerçek ise, çiftçinin borç listesine bakıldığında BAĞ-KUR prim borcu da önemli kalemlerden biri. BAĞ-KUR primi için çiftçiye verilen %5 hazine desteği arttırılmalı, prim borcu konusunda acil bir düzenleme yapılmalıdır.

*Gençlerin tarımda kalması/tarımı tercih etmesi için BAĞ-KUR primi devlet tarafından ödenmeli,

*Kadınların tarıma kattığı hayati desteğin görülmesi ve takdir edilmesi adına, daha önce birçok platformda modelini anlattığım, devletin öncülük edeceği bir yaklaşımla sigorta kapsamına alınması acilen sağlanmalıdır.

Her insan, yaşlılık başta olmak üzere çalışamayacağı günler için (İş kazası, hastalık gibi) hayatını idame ettirebileceği asgari şartları sağlamak ister. Bu bağlamda sosyal güvence kapsamında olmak önemlidir. Köyden kente göçün en önemli nedenlerinden biri sigortalı bir işte çalışabilmektir.

Tarımın stratejik önemine her fırsatta özellikle vurgu yapıyorum. Tarımsal üretim, bütün ticari faaliyetlerin ötesinde ulusal güvenlik meselesidir. Uluslararası arenada ilişkiler  “normal” giderken üretmediğiniz ithal edebilirsiniz, hatta bizdeki yaklaşımla “palalıya üretmek yerine dışarıdan alırım” da diyebilirsiniz! Öte yandan savaş, salgın, iklim krizi gibi olumsuz durumlarda sadece ürettiğinizi tüketebilirsiniz, paranız olsa da alamazsınız. Salgınla birlikte aslında bunun bir olasılık değil gerçeğin ta kendisi olduğunu deneyimledik. Bir başka örnek, olası Ukrayna Savaşı, ülkemiz açısından buğday ithalatı ile ilgili ciddi bir sorunu da beraberinde getirecek!

Tarımı, sadece gıda fiyatlarının artışı noktasından algılamak, çözümü reyon fiyatlarını düşürmeye indirgemek günü bile kurtarmaz! Gıda Güvencesini sağlamak ulusal güvenlik meselesidir.

Gıda yoksa hayat yok, bu denli hayati öneme sahip bir sektörün TARIMIN GELECEĞİ YOK! Gençlerin ideallerinde, çocukların hayalinde olmayan bir mesleğin yarınından söz etmek maalesef mümkün değil.

Assiye Yıldırım

Tarım Yazarı