Hukukun üstünlüğü olmayan bir ülkede asla yeni bir şeyler denemek nafiledir.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye yüzyılı” manifestosundaki şu cümlenin altını özellikle çizmiştim: “Gelin, Türkiye Yüzyılı'nda erdem ve adalet devletini zirveye çıkartalım.” Bu ifadeler AK Parti’nin 2002 yılında yola çıkarken “Türkiye’de hukukun üstünlüğünü inşa edeceğiz” teminatının 2022’deki bir başka versiyonu.

Herhalde bu ülkede ‘erdemli adalet devleti’nin, hukukun üstünlüğünün ve hakkaniyetin hakim olmasından kimsenin bir şikayeti olmaz, tam aksine her bir birey adil devlet anlayışından mutluluk duyacaktır. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın manifestosunda hukuk, adalet ve özgürlük vurgusuna rağmen toplumun önemli bir bölümü, halihazırda adaletin terazisinin doğru tarttığından bir türlü emin olamıyor.

Muhtemelen AK Parti de 20 yıllık iktidarı boyunca ‘hukukun üstünlüğü’nü inşa edememiş olmalı ki bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gelin erdemli adalet devletini birlikte inşa edelim” deme ihtiyacı hissediyor. Ancak hemen hatırlatmakta yarar var, iktidarların yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.

Maalesef Türkiye’de hukuk işlemiyor, hak ihlaline uğradıklarına inanan insanların sayısı her geçen gün hızla artıyor ve daha dramatik olanı da adalete olan güven hızla düşüyor.

Hak ihlalleri konusunda AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın   yaptığı uyarıları tekrar tekrar hatıdlatmakta yarar var. Halen AYM’nin önünde 123 bin bireysel başvurunun bulunduğunu belirten Arslan diyor ki: "Dünyanın hiçbir anayasa mahkemesinde, hiçbir ulusal insan hakları mahkemesinin önünde bu kadar başvuru yok. İdare makamları, ihlali gidermekle yükümlü olan makamlar Anayasa Mahkemesi'ne yeni bir şikayetin olmasını beklemeden hak ihlalinin kaynaklarını kurutmak durumundadırlar.”

Herhalde Türkiye’deki adalet sisteminin içler acısı fotoğrafını bundan daha iyi tarif eden bir ifade olamazdı. Kısacası, adalet dağıtmakla yükümlü olan yargı kurumlarının verdiği kararlar, vicdanlardaki adalet duygusunu tatmin etmiyor, bu yüzden de hak ihlaline uğradıklarına inanan insanlar son çare olarak AYM’nin kapısına gidiyor.

Maalesef Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın altını çizdiği ‘erdemli adalet’ epey bir süredir Türkiye’yi terk etmiş bulunuyor. Adaletin terazisinin nasıl tarttığını görmek için Soma davasının serencamına bakmak bile yeterli olacaktır. Düşünün ki 301 insanımız maden faciasında hayatını kaybediyor, ama faciada sorumluluğu bulunanlardan hiçbiri bugün tutuklu değil, mutlu ve müreffeh hayatlarına devam ediyorlar. Ne yazık ki adalet buralara pek uğramadığı için vicdanlar kanamaya devam ediyor.

Hak ihlallerinin yaşandığı en çarpıcı örneklerden birisi ise özgürlüklerle ilgili davalar… Özellikle özgürlük ihlalleriyle ilgili önemli davaların hemen hepsi arkasında mağduriyetler bırakarak sonuçlanıyor.

Adaletsizliklerden canı yanan insanlar son çare olarak, iç hukukumuzun parçası haline getirdiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gidiyorlar, ama ‘erdemli adalet’imiz bu uluslararası adalet kurumlarında alınan kararları da püskürtmeyi başarıyor.

Galiba toplum olarak adalet konusunda pırıltılı söylemleri dillendirmeyi, neredeyse dağa-taşa ‘Hz. Ömer adaleti’ yazmayı çok seviyoruz ama, adaletli ve hakkaniyetli olmayı pek sevmiyoruz.

Umarız bir gün bizim ülkemizde de Latin atasözünde olduğu gibi “Adalet erdemlerin kraliçesi” olur…

Umarım buna herkes canı gönülden katılır.