Peki burada ters giden ne? Neden tüketici çok ödüyor ama üretici kazanamıyor?
Tarladaki Emek, Tezgahta Kâr Olmuyor
Bir kilo domatesin raf fiyatı 30-40 TL arasında değişirken, aynı ürün üreticiden 5-6 liraya alınıyor. Bu fark, nakliye, aracı firmalar, komisyoncular, vergiler ve market kâr marjıyla katlanarak büyüyor. Ancak zincirin en başındaki çiftçi, bütün riskleri alan, toprağı işleyen ve ürünü yetiştiren kişi, en az kazanan olmaya devam ediyor.
Birçok üretici, “Ürün tarlada para etmiyor” diyerek ya ürününü toptan satmak zorunda kalıyor ya da zarar etmemek için hasat bile yapmadan mahsulü tarlada bırakıyor. Üstelik bu sadece domates, biber gibi sebzelerde değil; süt, et, buğday gibi temel gıdalarda da geçerli.
Maliyetler Arttı, Kazanç Yerinde Saydı
2025 yılı itibarıyla gübre, mazot, ilaç ve yem fiyatları neredeyse ikiye katlandı. Çiftçi, toprağı ekip biçmek için bankaya borçlanmak zorunda kalıyor. Ancak ürününü sattığında elde ettiği gelir, maliyetleri bile karşılamıyor. Üretici bu çıkmazda ya üretimi bırakıyor ya da tarımı tamamen terk ederek şehre göç ediyor.
Tarım Kredi Kooperatifleri ya da devlet destekleri her ne kadar kısmi bir rahatlama sağlasa da sistemik sorunlar nedeniyle bu destekler de çoğu zaman yetersiz kalıyor. Birçok çiftçi, “Her şey arttı, ama bizim kazancımız hep yerinde sayıyor,” diyerek seslerini duyurmaya çalışıyor.
Tüketici De Mağdur, Üretici De
Ortada ilginç bir paradoks var: Tüketici sürekli artan fiyatlardan şikâyetçi, üretici ise “Ürün para etmiyor” diyor. Peki aradaki uçurumda kazanan kim?
Cevap: aracı zincirler. Tarladan çıkan ürün, tüketiciye ulaşana kadar birçok el değiştiriyor. Bu süreçte ürünün fiyatı katlanıyor, ancak üreticinin kazancı artmıyor. Ne yazık ki Türkiye’de tarımın en büyük sorunlarından biri, bu adaletsiz dağılım zinciri.
Üretim Devam Etmezse Raflar da Boş Kalır
Uzmanlar, bu gidişatın yalnızca çiftçiyi değil, ülke gıda güvenliğini de tehdit ettiğini belirtiyor. Her yıl daha fazla çiftçi üretimi bırakıyor. Tarım yaşlanıyor, gençler üretime sıcak bakmıyor. Çünkü gelecek göremiyorlar.
Eğer bu tablo değişmezse, orta vadede Türkiye daha fazla gıda ithalatına muhtaç hale gelebilir. Oysa Türkiye, dört mevsimi yaşayan, verimli topraklara sahip bir tarım ülkesi. Sorun, üretimin değil, sistemin yönetiliş biçiminde yatıyor.
Fileyi Doldurmak İçin Önce Tarlayı Doyurmak Gerek
Tüketicinin daha ucuza, üreticinin daha fazla kazanarak satabileceği bir sistem mümkün. Bunun yolu ise şeffaf, denetimli ve üreticiyi merkeze alan bir tarım politikasıyla mümkün olabilir. Kooperatifleşme, yerel üretim zincirlerinin güçlendirilmesi ve doğrudan satış modelleri bu konuda umut verici adımlar arasında yer alıyor.
Çünkü üretici kazanmazsa üretim durur. Üretim durursa, raflar boşalır. Ve hiçbir file, içi boş rafların önünde dolmaz.
Emeğin Karşılığı, Etiketlerde Değil
Tarım sadece bir meslek değil; bir yaşam biçimi. Çiftçi yalnızca ürün değil, geleceğimizi de yetiştiriyor. Bugün dondurma, su, sebze, meyve derken hayatın en temel ihtiyaçları lüks haline gelirken, “file dolmadan çiftçinin cebi dolar mı?” sorusu da sadece ekonomik değil, vicdani bir sorgulamaya dönüşüyor.