Değerli Okurlar,
 
Son günlerde su ile ilgili yerli yersiz bir sürü haber var. Bunların bir kısmı suyun kime satıldığı, bir kısmı da kuraklıkla ilgili konulardayapılıyor.Gelin bunları birlikte değerlendirelim.

Su kaynaklarımızın kullanımı, özellikle de yurtdışında paylaşımı konusu yine gündeme geldi. Neredeyse yüzyıllardır bitmeyen su meselesi ve hatta su savaşları konularına bir yenisi daha eklendi. Burada aklımıza 2 soru geliyor. İlki, niçin Türkiye bu sorunların odağında ve ikincisi, suniçin önemli?
Dünya coğrafyasında konum, iklim ve doğal kaynaklar özellikle de su kaynakları açısından çok değerli bir yere sahip olan ülkemiz, su temelli sorunların olağan olarak odağında bulunmaktadır. Su kaynakları ve tarımsal üretim açısından sahip olduğumuzjeopolitik avantajaynı zamanda riskler de doğurmaktadır.Sadece son 50 yılda Güneydoğu Anadolu Projesinin gerdanlık misali barajlarının yapılması, güney komşularımızla savaşın eşiğine kadar gelen gerginliklerin yaşanması, hidroelektrik santralların doğa ve ekonomi arasında sürdürülebilirlik açısından kurulamayan dengesi, bütün komşularımızla aramızda su temelli sorunlar olması durumun ciddiyetini hatırlatan sadece birkaç örnek. Bunlar jeopolitik stratejiler gerektiren konular.Sorunun temelinde ülkemizde doğan ve diğer ülkelere akan suyun paylaşılması var. Bir de tam tersine doğal hiçbir bağlantı olmadığı halde Dünyada emsali olmayan yöntemlerle su ilettiğimiz başka bir politik uygulamamız daha var. Askılı boru sistemi kullanılarak denizin içinden su aktarılan dünyadaki tek uygulama olan Su Temin Projesi ile ülkemizdeki suyu yavru vatan ile paylaşıyoruz. Yani suyu ülkemizi korumak için bir silah gibi kullanıyoruz.

  Peki, su niçin bu kadar önemli?

Büyük su potansiyeli nedeniyle mavi gezegen olarak adlandırılan Dünyamız, aslında su fakiridir.Dünya yüzeyinin büyük bir kısmı sularla kaplı olmasına rağmen hayatta kalmamız için ihtiyaç duyduğumuz su, yeryüzündeki bütün suların sadece küçük bir bölümünden sağlanabilmektedir. Bu az miktardaki suyun da %80’ı tarımda kullanılmaktadır. Yani insanların hayatta kalabilmeleri için sahip oldukları az miktardaki suyun çoğunu mutlaka tarımda gıda üretebilmek için kullanması gerekmektedir.

İnsanların doğayı tahribatları ve iklim değişikliği mevcut su kaynaklarının daha da azalmasına neden olmaktadır. Giderek artan nüfusun su ihtiyacı, ancak tarımda alınacak tedbirler ile garanti altına alınabilir. Sanayi de ve insanların kullanımlarında alınacak tedbirler ile tasarruf edilebilecek miktarın yeterli olmayacağı aşikardır. Ancak modern tarım teknikleri ve sulama metotları ile hedeflenen tasarruf sağlanabilir ve ileriye dönük kaynak koruma ortamı oluşturulabilir. Fakat bunlar çiftçi tarafından özellikle de küçük aile çiftçileri tarafından kullanılamazsa hedeflenen fayda ulaşılamayacaktır. Bütün bu teknik ve metotların, sistemlerin satın alınması pahalı ve kullanılabilmesi çok zordur. Yani satın alınmasının ötesinde doğru şekilde kullanılması, kullanım planlamalarının yapılması, eğitimleri verilmesi ve projelerin hayata geçirilebilmesi için devlet üstü bir organizasyonu gerektirmektedir. İş sistemin kurulmasıyla da kalmamaktadır. Sistemin kurulduktan sonra uygun ve adil bir şekilde olarak işletilebilmesi, korunması, geliştirilmesi belki de işin en önemli safhasıdır.  Hem yeraltı su kaynaklarının korunması, hem de barajlardaki suyun uygun şekilde kullanılabilmesi yine tarımsal sulama da yapılacak planlamalara bağlıdır. Sonuç olarak; bütün bu iş ve işlemlerin sahada sadece devlet tarafından yapılabilmesi neredeyse imkansız denecek kadar zordur. Zaten bütün bu iş yükünün sadece devlet tarafından üstlenilmesi de gereksizdir. Tarımda gelişmiş ülkeler bu organizasyonu sahada sulama kooperatifleri ile birlikte gerçekleştirmektedirler. Bilinçli ve doğru sulamada başarının anahtarı, sulama kooperatifleridir. Çünkü daha ilk baştan mevcut bütün kaynakların, hedeflenen üretime göre en optimum kullanımı planlanmakta ve buna en uygun altyapı yatırımları, donanımlar ve diğer girişimler projeli bir şekilde sulama kooperatifleri tarafından hayata geçirilmektedir. Bütün faaliyetler kooperatif ortağı olan bütün küçük aile çiftçilerine doğrudan iletilebilmektedir. Temelinde sulama kooperatiflerinin olmadığı hiçbir sulama yatırımı tarihte başarıya ulaşamamış, ya yarım kalmış ya da yaygınlaşamamıştır. 

Dünya genelinde su kaynakları yönetiminin, artan su talebini kısıtlı su kaynakları ile karşılayabilmek için küresel çapta tarımla uyumlu çözümler aranmaktadır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından 170 ülkede yürütülen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (Sustainable Development Goals) içinde 6. sırada “temiz su ve sıhhi koşullar(cleanwaterandsanitation)” hedefi yer almaktadır. Hedefte insanlığın %40’nın su kıtlığı yaşadığı ve şeffaf katılımcı su yönetimi ile sorunun çözülmesi planlanmaktadır. Olağan olarak katılımcılık, özellikle de çiftçi katılımcılığının sağlanmasında en büyük rolü sulama kooperatifler üstlenmektedir.
Dünyanın birçok ülkesinde su kullanıcı kooperatif temelli örgütler bulunmaktadır.Ülkelerinde kendi milli teşkilatlarını kuranlar, uluslararası teşkilatlara üye olmaktadırlar. Bunlar arasında 78 ülkeden geniş bir katılıma sahip olan Uluslararası Sulama ve Drenaj Komisyonu (International Commission on IrrigationandDrainage-ICID), en önemli kuruluştur. Kar amacı gütmeyen uluslararası bu komisyon, 1950 yılında kurulmuştur. Fakirlik ve açlıktan korunan bir dünya sağlamak için sürdürülebilir tarımsal su yönetimini teşvik etmeye çalışan Dünyanın her yerinden sulama, drenaj ve taşkın yönetimi alanındaki uzmanlar ağından oluşmaktadır. Her yıl Uluslararası Sulama ve Drenaj Kongresi ve Dünya Sulama Forumu gibi büyük katılımlı dev organizasyonlar düzenlemektedir. Dünya genelinde sulama sistemi çoğunlukla ilk başta devlet kurumları tarafından tasarlanıp işletilmeye başlamakta, sonra su kullanıcıları dernekleri veya kooperatifler gibi özel kuruluşlara sorumluluk transfer edilmektedir. Bu konuda Katılımcı Sulama Yönetimi (ParticipatoryIrrigation Management-PIM) adlı uluslararası kuruluş, hükümetlere yardımcı olmak üzere 40’dan fazla ülkede çeşitli projeler yürütmektedir.

Avrupa Sulama Derneği (EuropeanIrrigationAssociation - EIA), ABD, İsrail ve Avrupa’dan tarımsal sulamada ileri gitmiş 19 ülkeden sulama endüstrisinde yer alan katılımcılarla 1991'de kurulmuştur. Avrupa Sulama Derneği özellikle tarım sektörü ile işbirliği yapmakta ve üreticiler, ithalatçılar, distribütörler, bayiler, su ve enerji ajansları ve üniversitelerden oluşan üyelerine bilgilendirmelerde bulunmaktadır. Sektörün uluslararası norm ve standartlarının oluşturulmasına katkıda bulunmakta ve çeşitli sertifika programları ile eğitimler düzenlemektedir. Sulama uzmanları, hükümetler ve Avrupa kurumları ile birlikte sulama endüstrisi hakkında bilgi kaynağı oluşturmaktadır. Avrupa Birliği’nin çevre politikasının çerçevesini oluşturan 2000/60/EC sayılı “ABSu Çerçeve Direktifi”, suyun tarımsal amaçlı kullanımında kirletilmesi ve çevreye etkisi açısından temel belirleyicidir. Direktifin en temel hususlarından olan “Nehir Havza Yönetim Planı oluşturması” ve “Katılımcılık” ilkesinin tarımsal sulamada uygulanmasında kooperatiflere görev verilmektedir.

Ülkemizde sulama alanında faaliyet gösteren farklı kanunlara göre kurulmuş 2 tip üretici sulama örgüt bulunmaktadır. Bunlardan ilki Sulama Birlikleridir. DSİ’nin sulama işletmeciliğini devrettiği organizasyon modelleridir. Mevcut sulama tesislerinin çok büyük bir bölümü, sulama birliklerine devredilmiştir. Halen 600binden fazla çiftçinin üye olduğu 386 adet Sulama Birliği bulunmaktadır. Sulama Birlikleri başlangıçta yasal gücünü Köylere Hizmet Götürme Birlikleri ile ilgili mevzuattan almış, ama daha sonra bu kanunla ilişkileri kalmamıştır. Sulama Birliklerinin kaymakamlarca yönetilmesi, demokratik çiftçi organizasyonu olmama özelliği hep tartışılan bir konu olmuştur. Ancak, 2018 yılında çıkarılan yeni bir düzenleme ile Sulama Birliklerinin yönetim ve denetimi tekrar Devlet Su İşlerinin uhdesine geçmiştir. Buna göre; sulama birliklerinin yönetimine “başkan” olarak, DSİ’nin teklif ettiği kamu personeli Bakan tarafından görevlendirilmeye başlamıştır.Bunun en büyük sebebi ise sulama birliklerinin etkin yönetilememeleri ve içinde bulundukları finansal ve yönetsel sorunları bir türlü aşamamaları olarak gösterilmektedir. Sulama Birlikleri, demokratik seçim ile yönetim, tarımsal üretim, girdi tedariki, hayvancılık dahil bölgede üretilen ürünün ticaretinin yapılması, işlenmesi, pazarlanması gibi birçok açıdan sulama kooperatiflerine göre büyük eksiklikleri bulunmaktadır. Bu modele göre çok daha iyi olan ve Dünya çapında kabul gören yaklaşım ise; Sulama Kooperatifleridir.

Tarım ve Orman Bakanlığıbünyesinde 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre kurulmuş yurt çapında yaklaşık 300.000 den fazla çiftçinin ortağı olduğu, 2450 Sulama Kooperatifi bulunmaktadır. Bu çiftçiler köylerinde Sulama Kooperatiflerini kurduktan sonra 13 Bölge Birliği kurmuşlar daha sonra bunlar da birleşerek Türkiye Sulama Kooperatifler Merkez Birliğini kurmuşlardır. Bütün faaliyetleri projeli yatırımlara dayanan, köyden merkeze kadar demokratik bir anlayışla yönetilen, bir ekonomik şirket gibi finansal idareye sahip olan Sulama Kooperatifleri 1966 yılındanbugüne kadar ülke tarımına ve ekonomisine büyük katkılarda bulunmuşlardır. Ülkemizde yeraltı suyu ile sulanan arazinin %70’den fazlasında sulama kooperatiflerce yapılmaktadır. Bundan sonra da gelişmiş ülkelerdeki emsalleri gibi birçok yeniliğe el atabilecek potansiyeldedir.Çiftçiye sulama ve ürün verimliliğin arttırılması konusunda yön gösteren ve bölgede üretimin planlanması konusunda hizmet veren sulama kooperatifleri, girdi tedariki, tarımsal üretimin gerçekleştirilmesi, ortaklarının hayvancılık dahil her türlü tarımsal ürününün pazarlanmasına kadar çeşitli alanlarda faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Böylece ürünün gerçek değer fiyatının üreticilere geri döndürülmesi, tarımsal arazilerin toplulaştırılarak verimli hale getirilmesi gibi konularda çiftçilere hizmetler verilmektedir. Sulama kooperatifleri aynı zamanda bölge ve ülke su yönetiminin planlanmasının yapılmasını sağlayarak büyük bir görevi de yerine getirmektedir. Ayrıca BM’nin sulama ile ilgili Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde belirtilen ülkede tarıma dayalı sanayinin gelişmesine katkıda bulunulması, kentlere olan göçün azaltılmasına yardımcı olunması ve gıda güvenliğinin sağlanması gibi sorumlulukların gerçekleştirilmesinde ülke adına önemli roller üstlenmektedir.

Eğer ülke çapında tarımda etkin su kullanımı tedbirleri alınacak ise, öncelikle modern araç ve tekniklerin yaygınlaştırılmasından başlanmalıdır. Sulama kooperatiflerinin en önemli problemi olan birikmiş elektrik borçlarını ödenebilmeleri sağlayacak, soruna bir an evvel kökten çare bulacak çözümler bulunmalıdır. Örneğin tarımsal sulamada kullanacakları elektrik enerjisini güneş ya da rüzgar gibi alternatif yollarla karşılayabilecekleri üretim tesisleri kurabilmelerine imkan tanıyacak fırsatlar yaratılmalıdır. Bunun yanı sıra sensörler ile sıcaklık, nem, yağış gibi verilerin uzaktan algılanarak su tüketimi verimliliğinin hesaplanabildiği, buharlaşma indekslerine, meteorolojik tahminlere, sulamada kullanılan enerjiye, su basıncına göre sulamanın kontrol edilebildiği yapay zeka, Tarım 4.0 gibi akıllı sistemler de bu kapsamda ele alınmalıdır. Bu tip yenilikçi ama aynı zamanda pahalı ve kullanımı zor çözümlerin sahada yaygınlaştırılabilmesi için sulama kooperatiflerine özel destekler verilmelidir. Burada bir başka önemli husus ise; sulamanın tarım arazilerinin toplulaştırılmasında önemli bir belirleyici unsur olduğu dikkate alınarak, sulama kooperatiflerinin toplulaştırma işlerini de üstlenmelerine imkan sağlayacak hukuki ve teknik alt yapı oluşturulmalıdır.

Ülkemizin tarımsal üretim potansiyelinin devamlılığının sağlanması ve avantaja çevrilmesi, bölgemiz açısından büyük stratejik öneme sahip mevcut su kaynaklarımızın en iyi şekilde kullanılmasına ve korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasına bağlıdır. Yakın bir gelecekte daha da önem kazanacak bu konuda doğru ve sürdürülebilir su yönetimi politikaları belirlenmelidir. Tarımsal su yönetiminde, sürdürülebilirliğin 3 temel kavramı olan ekonomik açıdan uygun, sosyal olarak kabul edilebilir ve çevresel olarak zarar vermeyen bir yaklaşımla ve hep birlikte çalışmak gerekmektedir. Sulama, drenaj ve taşkın yönetimi konularında bu birlikteliğin tabana yayılmasında en iyi politika uygulama aracı olan sulama kooperatiflerinin güçlenmesi ülkemiz menfaati gereğidir.

Bu arada son günlerde su ile ilgili medyada bir başka haber ise, kuraklık ve boşalan baraj gölleri haberleri yapılıyor. Uzman olarak çıkan kişiler bilmem kaç günlük su kaldı diyor. İşin kötüsü uzmanmış gibi yoldan geçen vatandaşa durumu soruyorlar. Maalesef işin bundan da kötüsü konu hakkında bilgisiz adam bile bilmeden daha doğru bir şey söylüyor. “14 sene evvel de burada yine kuraklık oldu, tarlaları sürdüydük” diyor.

Her bölgenin kendine özel hakim iklim yapısı ve döngüsel iklim değişimi vardır. Yani şiddetli soğuk/don, yoğun yağış, asfaltta yumurta pişiren sıcaklık, barajları dibe vurduran kuraklık gibi sıra dışı iklim olayları belli bir döngü içinde kendilerini tekrarlamaktadırlar. Örneğin; Ankara için 14 yıllık bir periyod olduğu söylenebilir. Elimizde en az son 90 yıllık bölgesel iklim verileri var. Buralara baktığımızda bir yerde, ne zaman, hangi hava şartıyla karşılaşabileceğimiz yaklaşık olarak kestirilebilir. Buna bir de küresel iklim değişikliğinin neden olduğu yüzyıllık bir dönem için yaklaşık 2 derecelik artış da düzeltme olarak eklenmelidir. Yani; bir bölgede yıllara göre döngüsel olarak ne zaman yağışların azaldığını, bir de sıcaklığın arttığını, üzerine de güneşli gün sayısındaki artışı ve nem ölçümlerini dikkate alırsanız  kuraklığın ne zaman tekrar edeceğini tahmin edebilirsiniz. Eğer bu basit bilginin farkında olursak şimdiden tedbir alabiliriz. Örneğin tahmini risk yılı yaklaşırken su tasarrufu yapabilir, yeni su biriktirme yöntemleri uygulayabiliriz.

Peki, bunu yapabilmek çok mu zor?

Sebep - sonuç ilişkisini kurabilecek ve bu sonuca göre tedbir alabilecek kadar yeterli zekaya sahip herkes bunu yapabilir. İşte size yapılabilecek birkaç basit öneri. Baraj ya da doğal göl aynasının yüzeyi bidonlar üzerinde oluşturulmuş bir platformda güneş enerjisi panelleri ile kaplayarak, yüzeyden buharlaşma ile oluşan su kaybını azaltabiliriz. Üstelik bir de enerji üretiriz. Baraj ve göl çevrelerindeki habitatı kontrol ederek, su birikim düzeyini arttırabilir ve baraja doğru akımı kontrol edebiliriz. Muhtemel kuraklık dönemleri yaklaşırken tüketiciyi en az bir yıl önceden uyararak tasarruflu olmaya teşvik edebiliriz. Bu dönem boyunca belli bir seviyenin üstünde su kullanımında su ücretini arttırabiliriz. Aslında en temel olan öneriyi tarımda yapabiliriz. Yukarıda açıkladığımız gibi, Dünyadaki kullanılabilir suyun %80’i tarım sektöründe tüketilmektedir. Tarımda modern sulama teknikleri kullanarak önemli tasarruflar elde edip bunları yeraltında depolayabilecek yöntemler uygulayabiliriz.

Bunların hiçbiri zor öneriler değil. Tarımda haber yapan tarımı bilmiyor olabilir. Araştırmak için yeterli bilgiye, beceriye ya da zekaya sahip olmayabilir. Her defasında tarım teknik bir konudur, muhabiri de, habercisi de özel olmalıdır diye boşuna söylemiyoruz. Ama burada bize de biraz görev düşüyor.İzleyicinin de bizim de sorgulama yapmamız gerekiyor. Ya bu tip saçma, işi boş haberleri dinlemeye devam edeceğiz ya da “yeter artık saçmalamayın” diyeceğiz.

      Dr. Erhan EKMEN
Ziraat Yüksek Mühendisi