Uzun zamandır hayvancılık sektörünün konuştuğu en büyük konu, kaba yem ve onun tedarikidir. Yıllardır bu sorunun nasıl çözüleceği veya nasıl halledileceği hala sorgulanıp duruyor. Gerek kendi arazilerimizi tam manasıyla sulayamıyor ve kullanamıyor olmamız, gerekse tarlaların parçalı, ufak tefek alanlara sahip olması sorunu iyice derinleştirmektedir. Türkiye coğrafyası genel manada yağış bakımından fakir durumdadır. Öyle zengin değildir. Peki bunca olumsuzluğa, bunca sıkıntıya rağmen hiç mi bir çıkış yolu yoktur? Hiç mi olumlu bir senaryomuz bulunmuyor? Sanırım sektörden olsun olmasın herkes, benim gibi kendine bu soruyu sorup durmaktadır. Pek tabi, dış ülkelerden sap-saman getirmekle, bir takım ürünler ithal etmekle de bu iş çözülemez. Bunu herkes bilir. O zaman, öncelikli olarak mevcut şartlarımızı ve eldeki pozitifleri ortaya koymalı. Kendi öz sermayemizi koruyup güçlendirmemiz gerekmektedir. Mısır, yonca, korunga, soya fasulyesi ve daha pek çok kaba yem üretimimizi bir gözden geçirmeliyiz. Özellikle yıllık ihtiyaca göre bir üretim politikamız olmalı. Son yıllarda Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerince ciddi çalışmalar yapılıyor. Bir takım yönlendirmeler oluyor. Ama bunlar üreticiyle daha güçlü ve daha sıkı yapılmalı, onları cezbedici olmalı ve hatta farklı formüller sunmalı ki, başarılı olsun. Gıda ürünleri, yenilebilir sanayi atıkları çok iyi irdelenmelidir. Yeni teknikler, yeni yöntemler geliştirilerek bu malzemeleri son tanesine, son damlasına kadar değerlendirmelidir.
Örneğin; senelerdir bildiğimiz "Şeker Pancarı Posası". Geviş getiren hayvanlar için enerji düzeyi yüksek ve ucuz bir yemdir. Hala klasik yöntemle zenginleştirilmeden, basitçe kullanılmaktadır. Hayvan yetiştiren, özellikle besicilik yapanlar çok iyi bilir, tanır bu malzemeyi. Ancak, ürün belirli kilogram ve tonajda sarılıp paketlenmez ve dökme olarak kullanılırsa, büyük oranda zayi olabilmektedir. O sebeple taze verilecekse, sıraladığım yöntemlerden biri ile depolanmalı, yoksa pelet ya da silaj yaparak daha uzun süre saklayabilmeliyiz. Bir de posayı tek başına vermek yerine, diğer kaba ve konsantre yemlerle karıştırılarak, en az bir hafta içinde alıştırmak suretiyle yedirmeliyiz. Yığın halinde üstü örtülmeden depolanan posanın yarıdan fazlası bozulmaktadır. Böylesi kayıpların önüne geçmek için, bir başka yol da posanın silolanmasıdır. Hollanda gibi hayvancılığı gelişmiş ülkeler, ürettiği posanın %70’ini silolayarak saklamaktadır. Fakat posanın su miktarı fazla olduğundan, saman, kuru ot kesleri gibi bir miktar kuru yemlerle karıştırarak verilmesi, çok daha fazla fayda getirmektedir. Ayrıca hayvanları asidoz gibi öldürücü, verim kaybedici bir beslenme probleminden de uzaklaştırmaktadır.
Aslında, ülkemizin şeker pancarı üretiminde son yıllarda azalan bir performansı olsa da, Avrupa'da yine de 3. sırada yer almaktayız. Evet, dünyada şeker üretiminin % 78’i şeker kamışından, % 22’si şeker pancarından elde edilmektedir. Avrupa'da şeker üretiminin % 95'i pancara dayalıdır. Dikkat edersek, Avrupa Birliği ülkeleri elde ettikleri şekeri % 50 daha ucuza kamış şekerinden sağlayabileceği halde, bunu yapmayıp pancar üretimini devam ettirmektedir. Bununda nedeni, aşağıda saydığımız pancar ziraatının ve sanayisinin üreticilere sağladığı katma değerlerdir.
Bu katkılar:
1- Pancar ciddi bir istihdam oluşturmaktadır.
2- Getirisi ve katma değeri yüksek bir üründür.
3- Son yıllarda stratejik yapısı daha iyi anlaşılmıştır.
4- Yan ürünlerden posa, melas ve alkol eldesiyle ekstra kazanç sağlayabilmektedir.
Türkiye Şeker Kurumu verilerine göre; Ülkemizde 1 ton şeker pancarından 160 kg şeker, 500 kg posa ve 38 kg melas elde edilmektedir. Yıllık yaklaşık 5 milyon ton şeker pancarı posası üretilmektedir. Yaş posanın kuru madde içeriği %6-12'dir. Su miktarı fazla olduğundan kolay bozulabilmektedir. Bu amaçla kurutularak veya silajı yapılarak muhafaza edilmesi daha uygundur. Sade verildiğinde bazı olumsuz etkileri vardır. Ancak yaş posa geviş getirenlere günlük olarak kuru madde ihtiyacının % 25’i kadar veya canlı ağırlığın en fazla % 3’ü kadar verilirse pek sorun oluşturmaz.
Pancar üreticisi, verdiği miktarın % 20’si kadar posayı fabrikadan ücretsiz alabilmektedir. Dolayısıyla paketlenmemiş fabrikadan çıkan posa, tez zamanda döküldüğü yerde ezilmeli ve üstü naylonla kapatılıp havasız (anaerob) bir ortam sağlanarak uygun fermentasyona tabi tutulmalıdır. Üstü kapatılamayan posa en fazla 5 gün içinde tüketilmelidir. Aksi halde, iyi sıkıştırılmamış veya hava almış ise bütirik asidin etkisi ile bozulan kısımlar siyahlaşmakta ve kokusu değişmektedir. Bozulan posasının içinde betainden kaynaklanan koku süte geçtiğinden sağmal hayvanlara sağım sonrası verilmesi daha doğrudur. Olumlu yönlerine bakıldığında; yapısındaki pektinden ve selülozdan dolayı, sütte yağ miktarını artırır, işkembenin ekşimesini (asidoz) azaltır. Besi yemi + Saman+ Kuru ot ve Yaş posa karışımları yapılarak verilirse, çok kaliteli bir yem karması elde edilir. Böylece merada otlatma imkanı olmayan hayvanların beslenmesinde ucuz yollu kaliteli bir ürün elde edilmiş olacaktır.
Sonuç olarak, bu ve benzer basit teknikler geliştirilerek elde edilecek yeni yem karışımları, elimizdeki ürünlere değer katacak, çiftçimize ve Milli ekonomiye de çok önemli destekler sağlayacaktır.
Dr Öğr. Üyesi Hakan KEÇECİ
Bingöl Üniversitesi Veteriner Fakültesi
İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı