Haber/ Muhammet OLUKLU
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, katıldığı bir televizyon programında sözleşmeli üretimin önemine dikkat çekerek, özellikle süt ve şeker sektörlerinde bu modelin başarılı şekilde uygulandığını söyledi. Ancak sahadaki üretici ve üretici birliklerinin deneyimleri, bu sözlerin uygulamada tam karşılık bulmadığını ortaya koyuyor.
Bakan Yumaklı, TV programında yaptığı açıklamada sözleşmeli üretimin sadece fazla üretim yapmak değil, aynı zamanda pazarlama ve satış planlamasıyla birlikte yürütülmesi gerektiğini ifade etti. Yumaklı, “Sözleşmeli üretim oldukça önemli. Yani sadece çok üretim yapmanızın size sağlayacağı avantaj yok. Aynı zamanda üretmiş olduğunuz ürünü hangi pazarlara nasıl satacaksınız? Bunun da kararını vermeniz ve planlamasını yapmanız gerekir. Çoğu zaman görüyoruz işte biz şu ürünü çok ektik ama satamıyoruz tarlada kaldı diye. Bunun da ilacı sözleşmeli üretimdir. Süt sektörü bunu çok iyi yapıyor. Ya da şeker sektörü bunu çok iyi yapıyor. Bu şekilde ürünlere yaymak istiyoruz ki kaynaklarımızı etkin ve verimli kullanalım.” ifadelerini kullandı.
Yönetmelikler kâğıt üzerinde güçlü
Türkiye’de sözleşmeli üretim süreci, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yayımlanan düzenleme ile şekillendi:
• “Sözleşmeli Üretimin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” (15 Eylül 2023, Resmî Gazete Sayı: 32310)
Bu yönetmelikler gereği, üretici (veya üretici örgütü) ile alıcı arasında mutlaka yazılı bir sözleşme yapılması gerekiyor. 2025 yılı itibarıyla tip sözleşmeler güncellenerek (örneğin 16 Ocak 2025 güncellemesi) taraflara daha şeffaf, adil ve sürdürülebilir bir çerçeve sunulması hedeflendi.
Sözleşmeye göre:
• Süre en az 6 ay, en fazla 1 yıl olabiliyor.
• Uyuşmazlıklar hızlı çözüm için Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Tahkim Tüzüğü’ne tabi.
• Üreticiye fiyat ve ödeme güvencesi sağlanırken, alıcıya da tedarik istikrarı sunuluyor.
• Yem dayatmasının önüne geçiliyor, kalite standartları korunuyor ve izlenebilirlik artıyor.
• Kadın ve genç üreticilere ek katsayı desteği (+0,3), hastalıktan ari işletmelere ise +3 katsayı avantajı sağlanıyor.
Ayrıca, sözleşmesiz alımlar 5996 sayılı Kanun kapsamında para cezasına tabi tutuluyor.
Sahadaki tablo: “Sözleşme var ama uygulanmıyor”
Kağıt üzerinde oldukça güçlü görünen bu düzenlemeler, sahaya yansıdığında üreticiler açısından farklı bir tablo ortaya çıkıyor. Üreticilerden alınan bilgilere göre sözleşme, çoğu zaman sadece destek alabilmek için yapılıyor. Çünkü devlet, sözleşmesiz üreticiye destek ödemesi yapmıyor. Ancak üreticilerin büyük bölümü, imzalanan sözleşmelerin uygulamada işlerlik kazanmadığını belirtiyor.
Sanayiciler sözleşme imzalamalarına rağmen, süt alım fiyatı ve ödeme vadelerinde üreticiyi mağdur etmeye devam ediyor. Sözleşmenin temel güvencelerinden biri olan “fiyat istikrarı” sahada çoğu zaman işletmiyor. Üretici birlikleri de bu konuda yaptırım mekanizmalarının zayıf olduğunu dile getiriyor.
Üreticilerden edinilen bilgilere göre, sözleşme kâğıt üzerinde var ama sanayici istediği gibi davranıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı sözleşmesi olmayan üreticiye destek ödemesi yapmıyor. Üretici, destek için imzalıyor ve kimse sözleşmeye güvenmiyor. Üretici için sözleşme garanti olmaktan çok bir formaliteye dönüşmüş durumda.
‘Sözleşmeli Üretim Süt Gibi Akıyor’, Üretici Diyor ‘Mandırada Kuruyor’
Bir süt üreticisi, Bakan Yumaklı’nın televizyon programında yaptığı açıklamaları hatırlatarak tepkisini şöyle dile getirdi:
“Bakan bir nevi TV programında ‘sözleşmeli üretim süt gibi akıyor’ demeye getiriyor…’’ Vallahi bizim köyde süt akmıyor, üretici mandırada kuruyor. Biz sanayiciyle sözleşme imzalıyoruz ama iş uygulamaya gelince fiyatlar değişiyor, ödemeler aksıyor. Kağıt üstünde güvence var gibi görünüyor ama sahada kimse bu sözleşmeye uymuyor. Bizim için bu iş artık üretimi koruyan bir sistem değil, tam tersine mağduriyetin adı oldu.”
Çelişki büyüyor
Bakan Yumaklı’nın “süt sektöründe sözleşmeli üretim başarılı uygulanıyor” ifadesi ile üreticilerin sahada yaşadığı deneyimler arasındaki fark dikkat çekiyor. Yönetmeliklerle sağlanması hedeflenen adil ve şeffaf düzen, uygulamada çoğu zaman kâğıt üzerinde kalıyor.
Bu tablo, sözleşmeli üretim modelinin yalnızca imza atılmış bir belge olmaktan çıkıp, gerçekten tarafları koruyan ve üreticinin emeğini güvence altına alan bir mekanizma haline gelmesi gerektiğini gösteriyor. Aksi takdirde, Bakanlığın vurguladığı “kaynakları etkin ve verimli kullanma” hedefi, sahadaki üretici için karşılığını bulmuyor.
Bitkisel üretimde ‘’sözleşmeli üretim’’ mümkün mü?
Bakan Yumaklı, açıklamalarında sadece süt ve şeker sektörünü değil, bitkisel üretimde de sözleşmeli üretim modelinin yaygınlaştırılabileceğini dile getirdi. Ancak sektör temsilcileri ve üreticiler, bu yaklaşımın Türkiye koşullarında uygulanabilir olmadığını vurguluyor.
Çünkü süt sektöründe her gün elde edilen ve düzenli akışı olan bir ürün söz konusu. Sanayiciyle üretici arasındaki alım-satım sözleşmesi, öngörülebilir bir takvim ve standart üzerinden işleyebiliyor. Aynı şekilde şeker pancarı da belirli bir planlama dahilinde sözleşmeye bağlanabiliyor.
Bitkisel üretimde ise tablo bambaşka. Ürün, tarlaya ekildiği andan hasada kadar; iklim koşullarına, su durumuna, hastalık ve zararlılara bağlı. Kuraklık, sel, don, dolu, sıcaklık stresi ya da herhangi bir afet ürünün verimini ciddi şekilde etkileyebiliyor. Daha tohum toprağa düşmeden alıcıyla satış sözleşmesi yapmak, üreticilerin ifadesiyle “(doğmamış çocuğa don biçmek)” anlamına geliyor.
Bir üretici bu durumu şöyle özetliyor:
“Süt gibi her gün çıkan bir üründe sözleşme bir bakıma mantıklı olabiliyor. Ama biz buğday, mısır ya da ayçiçeğinde daha hasat görmeden nasıl fiyat konuşalım? İklim buna müsaade edecek mi? Verim ne olacak? Maliyet nasıl şekillenecek bilmiyoruz. Tarlada çıkacak ürünü garanti edemediğimiz bir ortamda, alıcı ile kağıt imzalamak borçlu bir üretici olarak bizi bir kez daha borca sokar.”