Haber: Mehmet Çatakçı 

Türkeş konuşmasında şunları kaydetti:

”Öncelikle, genel anlamda bütçeye baktığımızda merkezî yönetim bütçe teklifinde bütçe toplamı yaklaşık 11 trilyon lira iken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı için yalnızca bu rakam 334 milyar lira olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tutar maalesef tüm bütçenin sadece yüzde 3'üne tekabül etmektedir. 2022 yılında bu oran yüzde 3,77, 2023 yılında yüzde 3,35, 2024 yılında ise yüzde 3,015'e gerilemiştir.

Bu konudaki en büyük endişemiz önümüzdeki yıllarda Aile Bakanlığı bütçesinin başkanlıklar bütçesine kadar düşmesidir. Yine genel bütçeden devam ediyorum. 2024 yılı bütçesinde faiz giderleri 1 trilyon 254 milyar lira olarak karşımıza çıkmaktadır ki bu rakam Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına ayrılan bütçenin neredeyse 4 katıdır. Ülkemizde yoksulluk bu kadar derinleşmişken, çocuklar yataklarına aç girerken, sosyal yardımları yapacak olan Bakanlığın bütçesinin yaklaşık 4 katı fazlasının faiz ödemelerine gidecek olması gerçekten çok üzücüdür. Bu koşullar altında yoksulluğun giderek derinleştiği, çocukların yetersiz beslendiği, kadınların kendilerini güvende hissetmediği, engellilerin ve yaşlıların yokluktan evlere hapsolduğu ülkemizde sosyal yardım ve sosyal refahı sağlayacak programlar yapmakla yükümlü Bakanlığın görevini yerine getirmekte zorlanacağı da açıktır.

Misyonu bir milletin en küçük birimi ve yapı taşı olan aile ve toplumsal değerlerimizin korunması, güçlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik bütüncül ve adil sosyal hizmet modelleri geliştirmek ve uygulamak olan bu Bakanlık, en önemli bakanlıklar arasındadır. Çünkü güçlü birey, güçlü aile, güçlü devletin olmazsa olmazıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 41'inci maddesi aileyi Türk toplumunun temeli kabul eder. Anayasa'mız devleti ailenin huzur ve refahı ve özellikle anne ve çocukların korunması konusunda yükümlü kılmıştır. Aile, toplumumuzun huzur ve refahının teminatıdır, toplumu oluşturan en temel birimdir. Geçmişten günümüze varlığını ve önemini koruyan aile kurumunun toplumların hayatını devam ettirmesinde ve sağlam temeller üzerine oturtulmuş bir düzen için önemli bir role sahiptir. Her toplum bu anlamda aile kurumuna büyük önem vermiştir. Aile kurumunun değer ve öneminin korunması ve güçlenmesi için çaba sarf etmiştir. Her milletin kendine özgü bir aile yapısı vardır. Türk aile yapısının da kendine özgü özellikleri vardır. Türkler aile kurumuna varoluşlarından beri büyük önem vermişlerdir. Büyük bir kutsallık atfedilen Türk aile yapısı, tarihsel süreç içerisinde sürekli olarak el üstünde tutularak desteklenmiş ve korunmuştur.

Türk toplumunu idare eden yöneticiler ailenin ve özellikle kadının toplum içindeki yeri, aile kurumunun düzenlenmesi ve korunması için sürekli çalışmalar yapmışlardır. Aile yapısında meydana gelebilecek olumsuzlukları gidermek için tedbirlere başvurmuşlardır. Bu anlamda kanunlar yapılmış, toplumun temel taşı olan aile kurumunun güçlenmesi hep önemsenmiştir. Ailenin de yapı taşı tabii ki kadındır. Kadının güçlü olduğu aile güçlü olur. Türk kültüründe İslamiyet'ten çok çok öncelere baktığımızda da kadını hep erkeğin yanında görmekteyiz. Nasıl ki üstte mavi gök altta yağız yer birbirini tamamlayan iki unsursa kadın ve erkek de birbirini tamamlayan iki unsurdur. Bunun en güzel yansıması Orhun Abideleri'nde geçen "Tanrı Türk milleti yok olmasın diye babam İlteriş Kağan ile anam İlbilge Hatun'u yükseltti." ifadesidir. İslam dini de ilk tebliğ edildiği toplumda yaşananlara bakınca aslında o zamanlarda kadını bir birey olarak kabul eden ve onu erkeğin yanına çeken bir sürü kural getirmiştir.

1,5 Milyon Çiftçiyi İlgilendiren İkramiye Torba Yasaya Girdi! 1,5 Milyon Çiftçiyi İlgilendiren İkramiye Torba Yasaya Girdi!

Hazreti Muhammed kadının önemini ve gücünü anlatabilmek için "Cennet anaların ayağı altındadır." demiştir. Bir ülkenin küllerinden yeni bir ülke çıkarken cepheden cepheye giden, sırtındaki çocuğun üzerindeki battaniyeyi alıp cephedeki askere götürdüğü silahın üzerine örten, Çanakkale'de şehit düşen eşinden kendisine kalan elmas küpeleri satıp, bir tüfek alıp Millî Mücadele'ye katılan, Kurtuluş Savaşı sırasında Kastamonu'daki kadınları toplayarak asker için çorap, içlik, kazak örüp bu giyecekleri cepheye gönderen, Yunan işgaline karşı eşiyle beraber en ön cephede savaşıp şehit düşen, mühimmat taşımak için asker kılığına girip savaşa katılan ve Fransızlara karşı gözetleme ve çatışmalara katılarak şehit düşen kadındır Türk kadını.

Erkekle eşit, erkekten geride, erkekten önde değil her zaman erkeğin yanındadır Türk kadını fakat günümüz Türkiye'sinde bu gücü ve özellikleri elinden alınmıştır güçlü Türk kadınının. Bunun en önemli sebebini de artan yoksulluk, artan uyuşturucu bağımlılığı ve artan Arap hayranlığı olarak özetlemek mümkündür. Bu Bakanlığın öncelikli görevi Türk kadınını fabrika ayarlarına geri döndürmektir. Bunun için başta kadını hak ettiği, daha doğrusu olması gerektiği yere getiren kanunlar ivedilikle çıkarılmalıdır. Bu tabii ki yetmez, asıl önemli olan, kadınlara kendi özelliklerini, güçlerini ve yerlerini hatırlatacak eğitimler vermeye başlamaktır. Türk kadını kendindeki gücü ve cevheri biraz gördü mü, hatırladı mı onu kimse ne tutabilir ne ezebilir ne de şiddet uygulayabilir. Bakanlığın bütçe teklifinde kadına yönelik şiddetin önlenmesi için toplumsal bilinç düzeyinin yükseltilmesi, rehberlik ve danışmanlık hizmetleri sunulması, kadın konukevi kapasitelerinin artırılmasından bahsedilmiştir ancak bunların hayata geçirilebilmesi için her şeyden önce verilerle hareket edilmesi gerekmektedir.

Etkin politikalar üretilmesi ve kadına yönelik şiddetle gerçekten mücadele edilmesi için bu şarttır fakat Bakanlığa gerek soru önergeleriyle gerekse komisyon görüşmelerinde ilgili veriler sorulduğunda cevap olarak verilerin kendilerinde olmadığı bilgisi paylaşılmaktadır. Kadın cinayetleri dosyalarına müdahil olan avukatların dosyaları takip ettiği şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kendilerine bağlı olduğu Bakanlıkta verilerin nasıl olmadığı anlaşılamamaktadır.

Veri olmadan nasıl politika ürettikleri ve bütçeyi neye göre hazırladıkları da muallaktır. Bu doğrultuda, Bakanlığınız tarafından kurulması planlanan Aile ve Sosyal Hizmetler Enstitüsünü önemli ve kıymetli buluyoruz. Kıymetli hazırun, burada değinmeden geçemeyeceğim başka bir konu ise yine, kaldıracağımızdan fazla içeriye aldığımız gerek sığınmacılar, gerekse vatandaşlık sattığımız Türkçe bilmeyen Türk vatandaşları sebebiyle yaşadığımız Türk aile yapısına tehdit oluşturan kültürel yozlaşmadır. Örneğin ülkemizde çok eşlilik gittikçe artmaktadır. Şimdi buradan sormak istiyorum. Çok eşliliğin yasal olduğu ülkelerden, örneğin Arap ülkelerinden Türk vatandaşlığını konut alarak satın alanların bütün eşlerine vatandaşlık verilmekte midir? Bu tür kişiler Avrupa ülkelerinden birinde vatandaş olmaya kalkarlarsa vatandaşlığa kabul şartı olarak tek eşliliğe geçmeleri şart olarak koşulmaktadır. Elbette hiçbir ülke kendi kanununu parayla uygulatmaktan

vazgeçmez, bizde de bu durum aynı mıdır yoksa şu an kanunen birden fazla eşe sahip Türk vatandaşları bulunmakta mıdır? Ailenin ve tabii ki toplumun geleceği için çok önemli bir diğer yapı taşı da çocuktur, çocuklarımızı da acilen istismara karşı koruma altına almalıyız. İhmal ve istismarın nedenleri arasında eğitimsizlik, yoksulluk, işsizlik, aile içi sorunlar, mağdurda ya da aile içindeki diğer bireylerde rastlanan fiziksel ve ruhsal sağlık sorunları, sakatlıklar, kronik hastalıklar, madde kullanımı, erken yaşta evlenmek, evlenmeye zorlanmak, anne, baba yaşının çok genç olması, çocuk büyütmede büyütmekteki deneyimsizlikler, suça yönelme, eğitimsizlik, çok çocuklu olmak, ataerkil aile yapısı gibi nedenler yer almaktadır.

Maalesef Türk çocukları istismara karşı gelişmiş demokrasilerde sahip olunduğu ölçüde haklara sahip değildir, bu bizim bir ayıbımızdır. Çocukların maruz kaldığı alçakça istismarlar sosyal medya ya da televizyonda yayınlanmadığı sürece bu konularda korkunç bir eylemsizlikle karşı karşıyayız. Altını çizmek isterim ki çocuğun eğitimi ve gelişimi için annenin yeri ve önemi de ayrıdır, bu sebepten ötürü de kadınlarımızı güçlendirmek için yaptığımız her şey aslında geleceğimizin güvencesi için atılmış bir adımdır.

Bizce, kanun ve mevzuatlar var olduğu hâlde bile kadın ve çocuk istismarını azaltamamızın sebebi yürütmede bu konuda etkin bir organizasyon yapısı kurmamamızdan kaynaklanmaktadır. Bunun için, gelin, Bakanlık bünyesinde bir kadın ve çocuk istismarı araştırma kurumu gibi bir kurum kurmayı burada görüşelim. Böyle bir kurumu bütçelendirip kadın ve çocuklarımızın istismarını araştırma ve önlemeyle yetkilendirelim. Bizim eksiğimiz sadece kanun ve mevzuat değildir, etkin bir yürütme yapılandırılmasına da ihtiyacınız bulunmaktadır “dedi.