Bir toplumun en sessiz ama en derin çöküşü, güvenin kaybolmasıyla başlar. Bugün sokakta yürürken, biri omuz atsa özür beklemiyoruz. Çünkü artık kimse kimseden inceliği, saygıyı, hatta selamı bile beklemiyor. Toplumsal güven aşınıyor. Hem de her alanda, her ilişkide.
Komşuya güven kalmadı, Çocuklarımızı gönül rahatlığıyla sokağa salamaz olduk. İş yerinde bile dost bildiğimizin ne zaman “rakip” olacağını kestiremiyoruz. Çünkü insanlar, önce birbirinden uzaklaştı; sonra şüpheyle bakmayı alışkanlık haline getirdi.
Güvenin olmadığı yerde samimiyet yaşayamaz. Paylaşım azalır, yardımlaşma biter. Herkes önce kendini düşünür ve toplum biz olmaktan çıkar, Ben’e döner.
Birbirimize inancımızı kaybettik.
Sözlerin kıymeti yok, Verilen sözler tutulmuyor, Helallikler unutuluyor, Bakarız demek, yapmam anlamına geliyor.
Peki bu noktaya nasıl geldik?
Çıkar ilişkileri, dijital mesafeler, yozlaşan değerler… Ama en çok da: empati eksikliği. Kimse kimsenin yerine kendini koymuyor artık. Herkes haklı, herkes mağdur, ama kimse sorumlu değil.
Oysa bir toplum, güvenle büyür.
Adaletin olduğu yerde, insanlar korkmadan yaşar. Sözün, selamın, ahde vefanın hükmü olduğu yerde; insanlar bir arada güçlüdür.
Yeniden başlamalıyız.
Küçük güvenlerle büyük bağlar kurmaya. Birine söz verip tutmakla, Hakkı olanı zamanında teslim etmekle, Önce kendi vicdanımızda dürüst kalmakla…
Çünkü güven, bir kez kaybedildi mi; Tekrar kazanılması yıllar, hatta nesiller alır.
Ama unutmayalım:
Güven varsa umut vardır.
Ve umut varsa, toplum yeniden ayağa kalkar.