Ülkemizde herkes uzman olduğu alanında konuşurken maalesef konu tarım olunca konuşan çok oluyor, hatta tarımcıların dışında herkes konuşuyor. Bence bunun iki nedeni var. İyimser düşünecek olursak birincisi tarım hepimizi ilgilendirdiği için, ikincisi de Tarımın entelektüeli az olduğundan veya alana biz çıkmadığımız zaman boşluğu başkalarının doldurduğudur.

Biz Tarımcılar toprakla uğraştığımızdan mıdır nedir, toprak gibi mütevazı davranıyoruz. Sadece yaptığımızı anlatsak, aslında yeterli olacaktır. Halen yazılı ve görsel yayın organlarında tarım programları yapan, yazan, çizen ve söyleyenlerin de bir kısmı olumsuzluk ve eleştiri üzerine kendilerini adeta kilitlemişler. İyi niyetle yazanları tenzih ederim.

Tarım hiçbir amaca alet edilemeyecek kadar önemli, milli ve stratejik bir konudur. Yaklaşık iki yıldan fazla süren Pandemi sırasında Gıdanın, dolayısıyla Tarımın ne kadar önemli olduğunu yakinen gördük. Bütün gümrükler kapalı olduğundan ithalatın olmadığı, hatta üreticilerin araziye gidebilmeleri için resmi kurumlardan izin almak zorunda oldukları dönemde ülkemizde hiçbir gıda maddesinin yokluğu veya eksikliği hissedilmedi. O süreçte bir kısmımız yakınlarını kaybetti, bir kısmı da ağır hastalıklar geçirdi. Atalarımızın “Bir musibet, bin nasihatten evladır” sözü kulağımıza küpe olsun. Pandemi süreci ülke olarak bize önceliklerimizi yeniden gözden geçirme fırsatı verdi. Gördük ki Gıda; sağlık, güvenlik, eğitim gibi önceliklerimiz arasındadır. Hatta bazen onlardan daha önemlidir. Zaten sağlığın temel şartlarından birisi de sağlıklı ve yeterli beslenme değil midir? Bazı teknolojilerden mahrum yaşanabilir, ancak gıdasız yaşamak mümkün değildir.

Geçmiş yıllarla kıyaslandığında birim alandan elde edilen verim ve kalitenin artmasıyla ülkemiz tarımının her geçen gün geliştiği bir gerçektir. Bu gelişmede alın teri döken çiftçimiz başta olmak üzere araştırmacıların, yayım teşkilatının ve bütün tarımcıların katkısını inkâr edemeyiz. Tarımı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemiz tarımının da birçok problemleri vardır. Üretimin olduğu yerde sorunlar her zaman olacaktır. Bu sorunları sürekli dile getirmek, tarımımızdaki gelişmeleri görmemezlikten gelmek doğru değildir. Hele hele siyasete alet etmek ülkemize yapılacak en büyük kötülüktür.

Tarım konu olduğunda çoğunlukla “Ülkemiz bir zamanlar kendi kendine yeterli yedi ülkeden birisiydi” diye söylenen bir söz vardır. Şehir efsanesi olarak nitelenen bu sözü kim, ne zaman, hangi verilere dayanarak söylemiş, diğer altı ülke hangileridir? Bu soruların cevabını bilen yoktur. Bütün dünyada olduğu gibi bizde de ihtiyaçlar sürekli değişmektedir. Belli mevsimlerde üretilen ve tüketilen ürünlerin bugün her mevsimde raflarda olduğunu görmekteyiz. Bizim oralarda imkânsız bir talepte bulunmak anlamında eskiden “Zemheride hıyar istemek” diye bir söz vardı. Bugün hıyar, domates gibi birçok ürünün her mevsimde üretildiğini ve tüketildiğini görmekteyiz.    

Bir ülkenin üretiminin, talebini ne kadar karşıladığı veya yurt içi kullanımını ne ölçüde karşılayacak durumda olduğu göstergesi yeterliliği ifade eder. Bu değer 100'den küçük ise, üretimin yurt içi talebi tam olarak karşılayamadığı durumu ortaya çıkar. 100'den büyük olan bir değer, iç ihtiyaçları karşıladığı gibi, ihraç edilebilir veya stoklanabilir miktarların varlığını gösterir.

TÜİK'in açıkladığı verilere göre 2021-2022 piyasa döneminde Türkiye'de en yüksek yeterlilik yüzde 560,9 ile fındıktadır. Üretilen tahıl ürünlerinin yurtiçi talebi karşılama derecesi yüzde 80,3’tür. Toplam tahıl üretiminde en büyük paya sahip olan buğdayın yeterlilik derecesi ise yüzde 87,3, yem sanayinin en önemli girdilerini oluşturan arpanın yeterlilik derecesi yüzde 66,8, mısırın yeterlilik derecesi yüzde 76,6, soyanın yeterlilik derecesi ise yüzde 6’dır.

Bu oran incirde yüzde 518,1 ve kayısıda yüzde 341,6’dır. Turunçgiller grubunda yer alan meyvelerin tamamında yüzde 200 oranında yeterlilik vardır. Toplam çay üretiminin büyük bir kısmı Türkiye’nin kendi üretiminden karşılanıyor ve yeterlilik derecesi yüzde 97,9’dur.

Sebze ürünleri toplamı için 2021-2022 piyasa döneminde yurtiçi üretiminin, yurtiçi talebi karşılama derecesi ise yüzde 110,9 oldu. Sebzelerde en yüksek yeterlilik derecesi taze bezelyede yüzde 121,5 olurken, havuçta yüzde 124,2, domateste ise yüzde 123,7, hıyarda yüzde 116,9, kuru soğanda 114,7 olarak gerçekleşti.

Bazı temel ürünlerdeki yeterlilik oranları: Patateste yüzde 106,1, Pamukta Yüzde 101,1, Şeker pancarında Yüzde 100, Yulafta Yüzde 96,3, Kuru fasulyede yüzde 101,1, Nohutta Yüzde 96, Pirinçte Yüzde 75,4, Kırmızı mercimekte Yüzde 57, Ayçiçeğinde Yüzde 59,6, Yeşil mercimekte Yüzde 50,9’dur.

Türkiye tarımı, uygulanan politikalar ve verilen desteklerle büyümeye devam etmektedir. Son 20 yılın 16'sında büyüyen tarım sektörü, 2003-2022 döneminde yıllık ortalama yüzde 2,5 büyüme gerçekleştirmiştir. Hollanda, İspanya, Fransa gibi Avrupa ülkelerini geride bırakan ülkemiz, 48,5 milyar dolarlık tarımsal GSYH ile Avrupa'da lider ülke olmuştur.

Ülkemiz fındık, kiraz, kayısı ve incir üretiminde dünyada 1. Sırada; elma, ceviz, domates, nohut, mercimek, zeytin, çay, soğan, antepfıstığı, badem ve şekerpancarı üretiminde ilk beşin içinde; üzüm, ayçiçeği, arpa ve buğday üretiminde ilk onun içinde; küçükbaş hayvan sayısında 7. Sırada, büyükbaş hayvan sayısında 19. sırada yer almaktadır.    

2002 yılında 3,7 milyar dolar olan tarımsal ihracatımız, 2022 yılında 29,87 milyar dolara yükselmiştir. İthalat ise 23 milyar dolardır. Dış ticaret fazlamız 6,6 milyar dolardır. Dolayısıyla tarımda net ihracatçı bir ülke konumundayız.

Rakamlardan anlaşılacağı üzerine tarım sektörümüz kesintisiz olarak büyümesini sürdürerek, kendi kendine yeterliliğini göstermektedi

Aslında bugün geldiğimiz noktada bütün ülkeler ihtiyacı olan tarım ürünlerini diğer ülkelerden almakta, ithal etmekte ve ihtiyaç fazlasını da diğer ülkelere ihraç etmektedir. İthalat yaparken çoğunlukla devletlerarasındaki dış ilişkiler de ön planda gelir. Üretilen ürünlerin kalitesi ve devamlılığı da söz konusu olur. Üretim fazlası ürünleri ihraç ettiğimiz gibi ihtiyacımız olanları da ithal etmemiz kadar doğal bir şey olamaz.

Tarım ve Orman Bakanlığının yeni uygulamaya koyduğu “Planlı Üretim” sitemiyle biran evvel neyi, nerede, ne kadar üreteceğimizi, hangi şartlarda işleme, depolama, pazarlama yapacağımızı, nasıl tüketeceğimizi ve özellikle eksik veya fazlamızın hesaplanarak ona göre ihraç ve ithalatımızın önceden planlanması gerekmektedir.

Bazı temel gıda maddeleri konusunda dışa bağımlılıktan kurtulmamız için politika geliştirip kendi ihtiyacımızı üretmek zorundayız. Buğday, et, süt gibi stratejik ürünlerin üretim maliyeti yüksek olsa da kendimiz üretmeliyiz. Süt ve süt ürünlerinde önemli potansiyele sahipken özellikle kırmızı ette maalesef dışa bağımlılığımız devam ediyor. Tarım ve Orman Bakanlığının 91,55 milyar liraya yükselen 2024 yılı Tarımsal Destekleme Bütçesinin uygulanmasında sosyal yaklaşım yerine dışa bağımlılıktan kurtulacak şekilde öncelikli üretim alanları ve ürünleri belirlenerek desteğin tamamen üretime odaklanması gerekmektedir. Atalarımızın dediği gibi “Elden gelen öyün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.” 

            Kalın sağlıcakla…