Zamanın değişmesiyle birlikte pek çok değer ya yıprandı ya da sessizce unutturuldu. Fakat hâlâ içimizde, derinlerde bir yerlerde iki kavram var ki insanı insan yapan en temel dayanaklardır, Vicdan ve İnanç.

Vicdan, kimsenin görmediği yerde doğruda kalmaktır.

Bir çocuğun gözyaşını izleyince içi sızlayan, haksızlık görünce susamayan bir sestir içeriden gelen.

Ne yasa ister ne ceza… O, kalbin adaletidir. Vicdanı olan insan, karanlıkta bile ışığı temsil eder.

İnanç ise sadece bir dine bağlılık değil; sorumluluk, güven, merhamet, umut demektir. İnancı olan, kendinden daha büyük bir hakikate bağlı yaşar. İyiliği karşılıksız yapar, zulmün karşısında eğilmez, sabrın kıymetini bilir.

Ama gelin görün ki…

Bugünün dünyasında vicdan susturulmuş, inanç ise şekle hapsedilmiş durumda. Birçoğumuz haksızlık gördüğünde dönüp bakmıyor, çünkü işine gelmiyor. Birçok kişi inancını sadece vitrine koyuyor, ama davranışlarına yansımıyor.

Oysa vicdan olmadan inanç körleşir. İnanç olmadan da vicdan güçsüzleşir. Bu ikisi birlikte anlam bulur. Biri içini aydınlatır, diğeri yolunu.

Toplumun, siyasetin, iş dünyasının, ailelerin yeniden nefes alabilmesi için vicdan sahibi, inancı güçlü insanlara ihtiyaç var. Yani önce dürüst, merhametli ve samimi kalplere…

Belki dünya değişmez ama biz değişebiliriz. Çıkarlar, hırslar, maskeler içinde kaybolmadan, vicdanla konuşan, inançla yaşayan bireyler olabiliriz.

Ve belki de en büyük değişim orada başlar

İnsanın kendi içinde.