Gürültülü bir çağda yaşıyoruz… Her kafadan bir ses, her mecradan bir yönlendirme… Reklamlar bağırıyor, ekranlar susmuyor, insanlar durmadan konuşuyor.
Ama bir ses var ki, en derinimizde fısıldıyor: Vicdan.
Vicdan, kolay konuşmaz.
Bağırmaz, dayatmaz.
O sadece kalbin sessiz köşesinde uyarır.
Yaptığın doğru mu? der.
Bunu kendine yapılmasını ister miydin? diye sorar. Ama biz çoğu zaman o sesi duymazdan geliriz. Çünkü vicdan, en çok da rahatımızı bozar.
İç sesimiz ne kadar haklıysa, biz o kadar susturmaya çalışırız onu. Çünkü vicdan, yalanlara karşı en güçlü aynadır. Kendimizi kandırırken bile, o bizi tanır.
Bugün dünyada bu kadar adaletsizlik varsa, Bir yerde vicdanların bastırılmış olmasındandır. Bir çocuk üşüyorsa, Bir anne gözyaşı döküyorsa, Bir genç umut yerine öfkeyle büyüyorsa… Bu, insanların o fısıltıyı duymamayı tercih ettiğindendir.
Oysa vicdan, insanın içindeki en gerçek adalettir. Yasa geç kalır, sistem yorulur, insanlar unutabilir…
Ama vicdan, doğruyla yanlışı ilk an hissettirir.
Zor duyulur çünkü susturulmaya çalışılır. Zor duyulur çünkü kalabalıklar içinde yalnız kalır. Zor duyulur çünkü çıkarların sesi daha yüksektir.
Ama o hep oradadır.
Yeter ki bir an sessizleşelim… Yeter ki bir an dürüst olalım kendimize.
Ve unutma:
Vicdanın sesi zor duyulur ama hiç susmaz. Bir gün, en güçlü anında karşına dikilir. Ve o zaman yüzleşmek, çok daha ağır olur.
Bu yüzden geç olmadan dinle…
Kalbini susturma.
Çünkü bir toplumun kurtuluşu da insanlığın onuru da
Vicdanla başlar.