Meşhur bir anne sözü, kaybettiği eşyasını arayana der ki; nerede bıraktınsa oradadır!

Günlerdir gıda fiyatlarındaki artışın müsebbibini arıyoruz; zincir marketler mi, aracılar/hal komisyoncularımı, çiftçi mi bir türlü bulamıyoruz.  Oysa başta söylediğim gibi “bıraktığımız yerde” arasak çözümü daha kolay bulacağız. Bıraktığımız yer derken kinaye yapmıyorum hakikaten görmezden geldiğimiz, sesini duymadığımız çiftçiden başlayarak bütün bir tarım sektöründen bahsediyorum.

Tarlaya gidip oradan tezgâha doğru yerinde çözerek gelmeliyiz. Girdi maliyetlerindeki artış, arz/talep dengesini sağlayamayan, planlanamayan üretim anlayış, değer zincirinin her aşamasındaki maliyet artışları sadece tarladan ibaret değil. Toplanacak, paketlenecek ve tezgâha ulaşacak ürünün maliyetlerine de objektif verilerle eklemek durumundayız. Üretim kadar önemli olan tedarik zincirinin diğer paydaşlarını da günah keçisi ilan etmek hem üreticinin ürününü pazarlama, emeğinin karşılığını alması açısından hem de tüketicinin gıdaya ekonomik bir şekilde erişimi adına son derece sakıncalı. Tarladan tezgâha kadar izlenecek yolda, karar vericinin hem üreticiyi, hem tedarikçiyi hem de tüketiciyi maddi ve manevi koruyucu tedbirleri alacak sistemi oluşturması gerekiyor. Ama bunu yasakçı zihniyetle değil girişimciliği arttırıcı teşvikler ile yapması gerekiyor. Zincirin halkaları arasında kötü niyetli olanları ayırt etmek bahanesiyle yapılan her türlü yasak ve sıkı denetim ancak girişimcinin şevkini kıracaktır. Gerçek girişimcinin artması ile kötü niyetlilerin engellenmesi mümkün olacaktır.

Ülkemizin ekonomik tablosu göz önüne alındığında çiftçinin emeğinin karşılığını alamadığı, tüketicinin de yüksek fiyat dolayısıyla beslenmesinden “feragat” etmek durumunda kaldığı gerçeği göz ardı edilmeden çözüm üretilmelidir.

Çözümü salt üreticiyi suçlayıp geçmişte hayvancılıkta yapılan ithalat sobpasını çıkartmak da salt tedarikçiyi ve perakendeciyi suçlayarak pazarlama zincirini kırmakta geri dönüşü çok zor olan bir yola sokar!

Son günlerde çözüm olarak gündeme gelen kamunun market açması da fiyatları düşürmediği gibi devlete artı bir yük getirecektir. Üstelik kamunun kendi emir eri gibi kullandığı kurum aslında çiftçinin kendi malı, kendi sermayesi, kendi işyeridir. Ama çeşitli siyasi amaçlar uğruna zaten fakir olan çiftçinin malı peşkeş çekilmektedir. İleride doğacak zararlar çiftçinin cebini yakacaktır.

Çözüm önerilerinin altını çizmek gerekirse;

Öncelikle aşağıda bahsedilen her alanda örgütlenmenin özendirilmesi ve desteklenmesi (kooperatifleşme) gerekmektedir:

1. Üretici ve tedarikçinin girdi maliyetlerini düşürücü tedbir almak (vergi indirimi ya da nakdi destek)

2. Ürünlerde üretim planlaması yapmak (ürün arzındaki dalgalanmayı önlemek)

3. Çiftçiye profesyonel insan kaynağı desteği verilmeli (ziraat mühendisi, veteriner hekim)

4. Denetim sistemi güçlendirilmeli.

5. Tarım politikalarının siyaset üstü bir bakış açısı ile projeksiyonları yapılıp, siyasetçilere göre değiştirilemez hale getirilmelidir.

6. Aile çiftçiliğinin yaşatılması için, karnımızı doyuran insanlara maddi manevi hak ettiği değer verilmeli.

Bütün bu basit temel kavramlar ancak kooperatif çatısı altında tek tek ele alınıp hayata geçirilebilir. Devletin buradaki rolü ancak kooperatiflerin emri altında onların ihtiyaçlarını karşılamaktır.

Ülkemizin aydınlık yarınları için tarımı öncelemek, önemsemek ve önemsediğimizi hissettirmek durumundayız. Aksi halde dünyanın en stratejik sektörünü kaybederiz ki bunun telafisi mümkün değil!

Assiye Yıldırım

Tarım Yazarı