Atalarımız hep şunu ifade etmişlerdir, Hakikatten kaçmayın, hakikati hep konuşun korkmayın.

Mehmet Çatakçı

Tarihin kadim dönemlerinden bu yana insanoğlu hep bir hakikat arayışı içinde olmuştur. Bu arayış yolculuğu elbette hiç kolay olmamıştır, zira hakikati söylemenin bir bedeli vardır ve doğal olarak bu aynı zamanda bir özgürlük mücadelesini de göze almayı gerektirir.

Kuşkusuz hakikati, özgürlükleri savunmak hiç kolay değil. Malum umutları İkinci Dünya Savaşı’nın enkazı altında kalan düşünürler, yazarlar, sanatçılar yani bütün entelektüel elitler “varoluş amaçlarını inşa edebilmenin yollarını aramak için amansız bir çaba içine girmişlerdi. Savaşın geldiğini görüp canı pahasına İspanya’ya koşanlar da savaşa ve yükselen faşizme karşı sesini ve sözünü yükseltenler de işleneceğini bildikleri bu cinayeti seyretmek zorunda kaldılar.”

Doğal olarak eleştirinin yönü aşağıdan yukarıya, yani yönetim erkine doğru olmalıdır.

Maalesef tarihin bütün dönemlerinde olduğu gibi bugün de ‘hakikat’i söylemenin zor olduğu dönemleri yaşıyoruz. Çünkü kimsenin gerçekleri duymaya tahammülü yok.

Dolayısıyla ben de bugün gerçeklerin biraz etrafından dolaşarak, iki gün önce K. Irak’taki Pençe-kilit operasyonunda ülkemizi savunma mücadelesinde hayatlarını feda eden şehitlerimizin acısını paylaşıyor ve terörü lanetliyorum.

Dayanılır gibi değil, 20 günde tam 21 şehit…

Evet yoğun kış şartlarında mücadele elbette hiç kolay değil ama baraka ve çadır şeklindeki ‘geçici üs bölgesi’ üzerinden de bir sorgulama yapmamız gerekmiyor mu?

Yoksa yine küçük de olsa eleştiri kırıntısı taşıyan sesleri ‘vatan hainliği’ ile suçlayıp yolumuza devam mı edeceğiz?

Gerçi alıştık artık bunlara, tam 40 yıldır teröre kurban verdiğimiz şehitlerimizin acısını yaşıyoruz. Her seferinde annelerin yüreğine düşen acıyı anladığımızı söyleyip nutuklar atıyoruz, siyasette ‘hain-vatansever’ yarışmaları düzenleyip bir sonraki acıya kadar her şeyi unutuyoruz.

Şimdi de 85 milyonun yüreğine ateş düşüren şehitlerimizi uğurlarken, cumhurbaşkanından bakanlara ve siyasi parti liderlerine kadar herkes açıklamalar yapıyor, bildiriler yayınlıyor, çok güzel…

Peki, annelerin yüreğindeki bu ateşi kim söndürecek?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığındaki güvenlik zirvesi sonrası yapılan açıklamada, “Türkiye, hangi bahaneyle ve sebeple olursa olsun güney sınırları boyunca bir ‘teröristan’ kurulmasına kesinlikle izin vermeyecektir” denildi.

Hiç tereddütsüz ifade edelim, evet kararlı bir duruş…

Ancak tam da bu noktada bir soru sormak gerekiyor, 20 günde 21 gencimizin hayatını solduran, şehit eden bu teröristler nereden çıktı? Malum bir önceki İçişleri Bakanı’mız bütün dünyaya ilan etmişti: “Bugün dağlardaki terörist sayısı 77’ye düşmüştür. Son 6 yıl önce bu sayı 3 binler seviyesindeydi.”

Demek ki ya Bakana yanlış bilgi verildi, ya da Bakan öylesine konuştu.

Çünkü MSB açıklamaları hiç de terörist sayısının 77 olmadığı yönünde.