Yem başta olmak üzere girdi maliyetlerinin artarak yem/süt paritesinin üretici aleyhine değişmesi sonucu; üreticilerin zarar ettikleri, damızlıkların kestirmeye başladıkları yönündeki tepkilerinin artması sonucu süt tavsiye fiyatında yeni rakamlar açıklanıyor; tepkiler bir müddet azalıyor ancak, daha kısa süre sonra yem fiyatlarının artmaya devam etmesi sonucu aynı tepkiler artmaya başlıyor. Eskilerin fasid daire dediği bu kısır döngüyü kırmak gerektiği sektörün en önemli beklentisidir.

Bilindiği üzere hayvancılık, mera ağırlıklı ve ucuz maliyetli kaba yem üretimine dayalı yapıldığında ekonomik bir faaliyettir. Sayın bakanımızın "Kimse meraların ve tarım alanlarının imara açılması ile ilgili yanıma gelmesin, müdürlerin izin imzasını görmek istemiyorum." talimatı ve duruşu çok önemli bir adımdır.

Geçmişten bu güne ülkemizin hayvancılığındaki en önemli açmazın meraların hızla azalması, kalitesinin düşmesi, yem bitkisi (kaba yem) üretim girdilerinin de diğer zirai üretim alanları da olduğu gibi tohum, gübre, ilaç, mazot vb girdi maliyetlerinin hızla yükselişi sonucu; kalitesiz kaba yem ve samanı dolgu maddesi olarak kullanıp, hayvanlarımızın yaşama payı ve verim payı besin madde ihtiyaçlarını üreticilerle entegrasyonu yada bağı olmayan tamamen ticari amaçlı karma yem (fabrika yemi) ile karışlamak zorunda kalınmasının bu kısır döngünün temel nedeni olduğu görülüyor. Karma yem üreten fabrikaların girdileri bakımından  üreticilerle entegrasyonlarının olmaması ve girdilerinin en az % 60 kadarının da ithalata bağlı olması nedeniyle; bir yandan kaba yem açığı diğer yandan ithalata dayalı üretim yapan karma yem üreticilerinin fiyatları hızla arttırması nedeniyle üretici adeta iki ateş arasında kaldığını hissetmektedirler.

Girdi maliyetlerinin makul ölçülerde olması sağlanmadan süt fiyatlarının belirli bir fiyat sınırı içerisinde tutulmaya çalışılması sorunu kalıcı olarak çözemediği ve üreticilerin tepkilerini dindiremediği eleştirileri de yaygınlaşmaktadır.

AB Ülkelerinde Mekanizma  Nasıl İşliyor ?

Üreticiler için girdi maliyetlerinde, tüketiciler için gıdaya erişimde fiyat istikrarını sağlama mekanizmasının temelinde, evrensel kooperatifçilik ilkelerine göre örgütlenmiş ve çalışmalarını piyasa ekonomisi üzerine oturtulmuş üretici örgütlerinin faaliyetleri yer almaktadır.

Kooperatifler başta olmak üzere üretici örgütleri, üyelerinin istek ve ihtiyaçlarına cevap verme faaliyetleri ile birlikte ikincil görev olarak görülen sosyal ve ekonomik fiyat istikrarı düzeninin kurulmasına da yardımcı olmaktadırlar. AB ülkelerinde üretici örgütlerinin sütün pazarlanmasında % 40-99, kırmızı etin pazarlamasında % 15- 76, beyaz etin pazarlamasında % 10-83, yumurtada % 8-52, meyvelerde % 20-80, sebzelerde %10-80 arasında paya sahip oldukları görülüyor. Ülkemizde bu oran sütte % 5, ette ise % 1 civarındadır.

AB ülkelerinde, üretici örgütlerinin tüm girdilerin temini bakımından payları ise, ülkelere göre % 30-87 arasında bulunmaktadır.

Bu durum girdiler ve ürünler bakımından piyasada fiyat istikrarının temel yapısını oluşturmaktadır.

AB üyesi ülkelerde kooperatifler/ üretici örgütleri evrensel ilkelere göre örgütlenmiş ve çalışmalarını piyasa ekonomisi üzerine oturtmuşlardır. Bu ülkelerde kooperatifler üyelerinin istek ve ihtiyaçlarına cevap verme faaliyetleri ile birlikte ikincil görev olarak görülen sosyal ve ekonomik bir düzenin kurulmasına da yardımcı olmuşlardır.

AB üyesi ülkeler ile Türkiyedeki kooperatifleri karşılaştırdığımızda temel farklılıklar görmekteyiz; Avrupadaki kooperatiflerin birçoğu kuruluş yıllarının başlarından beri kamudan ayrı, bağımsız ve özel bir yapıda olmuşlardır. Bu özerklik dolayısıyla kendilerini bağımlı kılacak herhangi maddi bir desteğe bağlı kalmamışlar, finansmanlarını büyük ölçüde kendi öz kaynakları ile yapmışlardır. Devletler, çiftçilerin örgütlenmesi/ kooperatiflerin kurulması için yönlendirme/destek vermişlerdir. Bu örgütler finansman sağlamak için kooperatif bankacılığını geliştirmişler, hatta bazı ülkelerde kurulan kooperatif bankaları bankacılık sektöründe lider konuma kadar yükselmişlerdir. Finans sorununu çözen kooperatifler kamu etkisinden kurtulmuş bağımsızlıklarını güçlendirmiş bir örgütlenme modelini geliştirmişlerdir. Ülkemizde ise, kooperatifler / üretici örgütleri, hem finans ihtiyaçları karşılamada hem de faaliyetlerinde siyasetin yada bürokrasinin etkisinde faaliyet gösterdiği, bağımsız denetime tabi olmaması gibi nedeniyle ülkemizde kooperatiflerin/üretici örgütü yapısının göstermelik yapılanma olduğu ve AB ülkelerindeki işlevini bu nedenlerle gösteremediği eleştirilerine maruz kalmaktadır.

AB üyesi ülkelerde kooperatifler kendi kültür ve sosyal yapıları ile modern kooperatif ilkelerini birleştirmişlerdir. Ülkemizde ise bu konuda tam bir uyum sağlanmadığı görülmekte, adeta kooperatifleşme ile kooperatifleşmeme arasında bir fark görülmemektedir. Geçmişte esnaf arasında yaygın, kollektif  ve sosyal bir yapı olan ahilik kültürünün yok olması, çiftçilerimiz arasında birlikte çalışma kültürünün baştan beri olmaması ve hatta  eğitim sistemimizde bu konuda yeterli eğitim verilmemesi tarımın dışında da insanlarımız arasında birlikte çalışma kültürünün gelişmemesinde önemli bir etkiye sahiptir.

Bu kapsamda köklü bir yapısal dönüşüm yapılmadan, süt fiyatı ile yem fiyatlarını karşılıklı arttırma yarışı ile sorun çözülemiyor. “Üreticilerin yem fabrikaları ile süt fabrikalarının insafına bırakıldığı ve süte yapılan artıştan daha fazlasının bir süre sonra bu sektörelerce üreticiden geri alındığı” eleştirileri yapılagelmektedir. Yemde ve sütte karşılıklı fiyat artışı, üreticiyi memnun etmediği gibi, zam olarak yansıdığından tüketici tarafında da hoşnutsuzluğa yol açmaktadır.

Tarımsal girdilerin sağlanması ile üyeleri tarafından üretilen tarımsal ürünlerin (gıdaların) tüketiciye ulaştırılması, pazarlanması konularında  üretici örgütlerinin  pazar payının ve gücünün  arttırılması, bu örgütlerin kurumsallaşmasının ve profesyonel yönetim mekanizmasının kurulması yönünde yapısal bir dönüşümün daha fazla gecikmeden başlatılması ve desteklerin bu yönde revizyonu yararlı olacaktır.