Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Tarım Orman Şurası’nda 86 maddelik bir sonuç bildirgesi açıklandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan kararlar sadece tarım sektörünü değil, hepimizin hayatına öyle ya da böyle etki edecek.
Kararlarının açıklandığı saatlerde sektörel bazda -mısır bitkisi özelinde- önemli bir gelişme daha yaşandı. Kısa adı MISIR olan Mısır ve Sorgum Üretici ve İşleyicileri Derneği isminde; bağımsız, bilgi ve etkileşimi esas alan bir platform kuruluşunu ilan etti.
Derneğin lansmanı 14 Mayıs Dünya Çiftçiler gününde, Bursa’da, Osmangazi Belediyesi Gösteri Merkezi’ndeki bir dizi sunum ve panelle yapıldı. Etkinliğe mısır ve sorgumun üretimi, işlenmesi ve değerlendirilmesi alanında deneyim sahibi çok sayıda çiftçi, ziraat mühendisi, akademisyen, sanayi temsilcisi ve sektör uzmanı katıldı. Sunum ve panellerde bilimsel ve araştırma sonuçları refere edilerek kıymetli bilgiler verildi.
Bu bilgi ve anlatımlara bakılırsa, mısır bitkisi Türkiye’de hak ettiği değeri görmeyen bir bitki konumunda. Sadece gıdada, çiftçilikte, hayvancılıkta değil; aynı zamanda endüstriyel bitki olması nedeniyle sanayide de çok önemli olan bu ürünün, kıymetli ve para kazandıran bir ürün olduğunu toplum olarak bilmiyoruz galiba.
Biz mısır bitkisini sadece basına yansıyan tartışmalar üzerinden verilen bilgi kadarıyla biliyoruz. Alanın uzman ve ilgililerini bir kenara bırakacak olursak, halk olarak mısır bitkisi ile ilgili bilgimiz, “aşırı su tüketimi” ve “mısır şurubu” eksenindeki söylemler üzerinden dile getirilen bilgilerle sınırlı.
Bu konudaki tartışmaların ticari boyutu hakkında ise hiç düşünmek istemiyoruz. Çok su gerektirdiği için mısır üretimine karşı olanların baskın sesleri bizde epey karşılık buluyor da, ıspanağın temizlenmesi için ne kadar su tüketildiğini hiç hesap etmiyoruz.
Yani halk olarak pek çok konuda olduğu gibi mısır bitkisi konusunda da bilgi sahibi olmadan fikir sahibiyiz.
Belki de burada bu bitkiyle kısa bir bilgi vermekte yarar olacaktır.
Halbuki mısır, buğday ve pirinçle birlikte dünyanın en önemli tahıl bitkilerinden birisi. Onbin yılı aşkın bir tarihsel geçmişe sahip bu tahıl, yüksek verimlilik özelliğiyle öne çıkıyor. Tek bir mısır bitkisi, ortalama 600-1000 dane üretebiliyor. Ayrıca farklı iklim koşullarına uyum sağlama yeteneği, onu dünya genelinde yetiştirilebilen bir ürün haline getirmiş durumda. Bu adaptasyon kabiliyeti, mısırın endüstriyel bir hammadde olarak da değerini arttırıyor.
Bu açıdan stratejik bir ürünün olarak kabul ediliyor. Öyle ki biyoyakıt sektöründe etanol üretiminin ana hammaddesi, kağıt ve tekstil endüstrisinde doğal katkı maddesi, kozmetik ve ilaç sanayisinde çeşitli formüllerin bileşeni bir ürün. Ayrıca, biyobozunur plastik üretiminde kullanımı giderek yaygınlaşıyor. Hayvan yemi olarak kullanımının yanı sıra, biyogaz üretiminde de değerlendiriliyor mısır.
Ekonomik açıdan da tüm dünyada muazzam bir hacme sahip bir bitkiden söz ediyoruz. 2024 yılı verilerine göre, dünya genelinde her yıl yaklaşık 1,2 milyar ton mısır üretiliyor. ABD, Çin, Brezilya ve Arjantin, en büyük üretici ülkeler. Küresel ticaret hacmi hacmi 200 milyar doları aşmış durumda. Mısır türevli endüstriyel ürünlerin toplam pazar değeri ise yaklaşık 500 milyar dolar seviyesinde ve bu pazar yıllık yüzde 4-5 oranında büyüyor. Bu rakamlar, mısırın dünya ekonomisindeki önemini açıkça gösteriyor.
Mısır bitkisinin Türkiye'deki önemi de giderek artıyor. 2024 yılında ülkemizde 700 bin hektarlık bir alanda yaklaşık 7 milyon ton üretim yapılmış. Biyoetanol, yaklaşık 100 milyar dolarlık küresel pazar değeriyle en önemli mısır türevi ürünlerden biri. Mısır nişastası ve türevleri, 80 milyar dolarlık bir pazara sahip. Gıda, kağıt, tekstil ve ilaç sektörlerinde yaygın olarak kullanılıyor. Biyoplastikler, 10 milyar dolarlık bir pazar payını elde etmiş durumda.
Örnekler, veriler ve rakamlar uzatılabilir. Yazılacak her bir veri, Türkiye'nin mısır üretimini artırma ve daha fazla katma değerli endüstriyel ürüne yönelme potansiyel ve gerekliliğine işaret ediyor.
İstatistiklerden alınan bu rakamlar işin ekonomisi, yani hesabı kitabıyla ilgili. Meselenin bir de sosyolojik boyutu var.
Türkiye nüfsunun yüzde 99’unu aşkın bir kısmı il ve ilçelerde, yani şehirlerde yaşıyor. Köylerimizin büyük bir kısmı tenha durumda. Az bir miktar para ya da asgari ücretli bir iş bulan kişi, kendisini en kısa zamanda gidebileceği bir şehire atıveriyor.
Bu inanılmaz kentleşme tarihimizin son 50 senesinde oldu. Bu süreçte birçok şey çok hızlı değiştirdi. Hızlı değişim, hiç bir alanda sağlıklı bir durum değil. Özellikle tarım üretimi konusunda. Bu konuda da maalesef patolojik bir anlayışın dar çerçevesine hapsolmuş gibiyiz.
Toplum olarak şöyle bir anlayış ve beklenti hakim halihazırda: Nüfusunun yüzde 99’u olarak bizler şehirlerde kurduğumuz konforlu çemberin içinde yaşamaya devam edelim. Kırsalda kalan yüzde 1’in altındaki nüfus ise olduğu yerden hiç çıkmasın, çiftçilik yapmaya ve bizi beslemeye devam etsin. Soframızdaki sebze, meyve, et, süt ve yumurta hiç eksilmesin, üstelik kaliteli olsun. Biz rahatımıza bakalım ama onlar ülke ekonomisinin yüzde 1’inden az bir oranla ne yapıyorlarsa yapsınlar.
Ne yazık ki hayatın olağan akışı buna izin vermez. Bu marazi bakış açısı tabiat kanunlarına ayırı, Hamurrabi yasalarına ters.
Çiftçilik, bir milli mesele olarak ele alınmalıdır. Çünkü teknoloji üretsin diye büyüttüğümüz, yetiştirdiğimiz çocuklarımızın ödevlerini yapmaları için önce karınlarını doyurmaları lazım.
Sonuç olarak, mısır sadece bir gıda kaynağı değil, aynı zamanda stratejik öneme sahip bir endüstriyel hammadde. Türkiye, coğrafi konumu ve tarımsal potansiyeliyle mısırın endüstriyel kullanımı konusunda önemli avantajlara sahiptir. Katma değerli ürünlere odaklanma stratejisi, ekonomik büyümeyi hızlandıracak.
Bu büyümenin sağlanabilmesi için devlet teşvikleri ve özel sektör yatırımları kritik önem taşımaktadır. Sürdürülebilir ve yenilikçi yaklaşımların benimsenmesi, Türkiye'nin uluslararası pazarlarda rekabet gücünü artıracaktır. Mısır bazlı endüstriyel ürünlerin geliştirilmesi, Türkiye'nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasına önemli katkılar sağlayacaktır.
Tarım ürünlerinin tercihi üzerindeki tartışmaların ticaret savaşlarının bir cephesi olduğunu bilirsek biraz daha sağlıklı değerlendirme imkanı buluruz. Realite ile algı arasında her zaman bir açıklık olduğu gerçeğini de gözden kaçırmamalıyız.
Demem o ki bu kıymetli tarım ürünü, diğer kıymetli ürünlere kurban edilmemeli, her ürün kendi özelinde ve ekonomik değerinde işlenmelidir.