Sevgili okurlar, eminim bütün çiftçi kardeşlerimizin aklındaki sorulardan biri; “Acaba bu yıl tarım ve hayvancılık sektörü nereye gider veya sonu ne olur?” sorusu. İnanın şu anda bunun cevabını bulmak kolay değil.

Bilindiği gibi tarım ve hayvancılık birçok faktöre bağlı. Mevsimsel olguların yanı sıra (don, dolu, yağmur, kar ve rüzgâr gibi), dünya konjonktürü, çevremizde gelişen askeri ve siyasi olayların hepsi bu sorunun içinde yer alıyor. Biz tarımsal üretim yaparken, elde edilen ürünün yetiştirilip, pazarlanması sürecinde meydana gelen en küçük değişiklik malın elde kalmasına, para etmemesine, diğer bir deyişle değerinin çok altında bir fiyata gitmesine neden olabiliyor. Aynen bu yıl narenciye üreticisinin yaşadığı durum gibi. Bu da ister istemez çiftçide yılgınlık, bıkkınlık ve ümitsizliğe yol açıyor. Keşke hiç olmasa… Ama hal böyle!

“Peki, çözüm ne? Ne olmalı ki” bu tür sorunlar tamamen değilse de, en aza indirilebilsin.

Sorunun çözümünde birkaç ayak var:

Birincisi, ”birlik ve beraberlik”. Yani, bu amaçla bir araya gelen çiftçi kardeşlerimizin güçlü bir şirket veya kooperatife ihtiyacı var. Kendi malını üretmeden önce ya da üretirken satabilmek için pazarlama sürecinin çoktan başlatılmış olması gerekiyor. Ürün pazara çıkmadan kaça mal edilip, karlı fiyattan kaça satılacağı öngörülmeli. Böylece hasat yapılırken mal elde kalmasın, çiftçinin eli ayağı birbirine dolanmasın.

İkincisi; “pazarda kar elde edecek kadar mal üretmeli” . Burada belirtilen yeterli miktarda arazi, yeterli ekipman ve işgücü olmalı. Örneğin buğday ekeceksiniz. Bulunduğunuz ilde yapacağınız masrafı karşılayıp, üzerine kar elde edecek kadar büyüklükte (asgari ekonomik büyüklük) bir araziye sahip olmalısınız. Öyle eski dönemden kalan alışkanlık gereği üç-beş dönüm alanda bu ürünü ekmeye kalkmak, sizin zarar etme olasılığınızı artıracaktır, bunu herkes bilir. Yine birkaç dönüm arazi için traktör almak, başka başka tarımsal aletler edinmek için borçlanmak da mantıklı değil. Ayrıca dışarıdan adam tutarak, kiralama usulüyle eleman çalıştırmak için de çok iyi hesap yapmalısınız. Kalabalık ailelerin tarımsal faaliyet yürütmesiyle bireysel olarak yapılan da çok farklıdır. Bunu da her zaman göz önünde bulundurmak daha mantıklı bir iş olacaktır.

Üçüncü faktör de; geleneksel olarak her yıl aynı ürünü değil de, o yıl para edebilecek bir ürün seçilmesidir. Bu stratejinin yapılması belki de en önemlisidir.

Şimdi kıymetli okurlarımızdan bazıları şunu diyebilir. “ Ne yani biz şimdi bunu yapmıyor muyuz?”

Eminim yapıyorsunuz. Ama profesyonel destek alarak yapan kaç insanımız var, kime soruyoruz? Köyde kahvede, sokakta karşılaştığımız kardeşlerimize mi? Yoksa tarımsal ithalat-ihracat yapan, ulusal ve uluslararası tarımsal ticari bilgisi olan kişilere mi? Ya da tarımsal öngörüsü yüksek olan şahıslara mı?

Ben çoğumuzun kendi köy sınırları içinde kaldığımızı, daha büyük ölçekte, yani global çapta bu konuyu sorguladığımızı pek düşünmüyorum. Umarım ben yanılıyorumdur.

Aslında bu konuda Tarım ve Orman Bakanlığının çok daha profesyonel bir yaklaşımı benimsemesi gerekiyor. Çiftçimizle daha sıkı ilişkiler kurarak, her yöre insanını yönlendirmesi zamanı geldi de geçiyor bile…

Sadece, “önümüzdeki dönem ne ekeceksin, ey çiftçi kardeşim!” diyeceğine,

“önümüzdeki yıl sen şu ürünü yetiştirirsen şu kadar kazanabilirsin, gel bu bitkiyi ek!” demeli. Çiftçi kararını vermeden önce onu yönlendirmeli ki, o kardeşimiz de daha az riskle karşılaşsın.

Daha söylenip yazılacak birçok fikir olduğunu biliyorum. Ama önemli olan ana başlıkları belirleyip, uygulamak olmalı ki gelişme olsun. Yoksa olduğumuz yerde döner dururuz.