Ekstrem meteorolojik olaylar tüm dünyada olduğu gibi Ülkemizde de artıyor: bu durumu özellikle geçen sonbahar ve kış ile ilkbaharın şu günlerinde ülkemizi vuran kuraklık olarak yaşıyoruz. Su olmazsa tarım olmaz. Tüm insan faaliyetlerinde olduğu gibi, mahsullerin ve hayvanların doğada dolaşan suya hayati bir şekilde ihtiyacı vardır. Bu kaynağın uzun süreli eksikliği tarım ve hayvancılık faaliyetlerini etkilemektedir...

WhatsApp Image 2023-04-26 at 15.37.14

Ekstrem meteorolojik olaylar tüm dünyada olduğu gibi Ülkemizde de artıyor: bu durumu özellikle geçen sonbahar ve kış ile ilkbaharın şu günlerinde ülkemizi vuran kuraklık olarak yaşıyoruz.

Su olmazsa tarım olmaz. Tüm insan faaliyetlerinde olduğu gibi, mahsullerin ve hayvanların doğada dolaşan suya hayati bir şekilde ihtiyacı vardır. Bu kaynağın uzun süreli eksikliği tarım ve hayvancılık faaliyetlerini etkilemektedir. DSİ verilerine göre su kaynaklarının yaklaşık % 75'ini kullanan tarım sektörü, su mevcudiyetinin azalmasından en çok etkilenen kesimdir.

Türkiye 2020, 2021 ve 2022 yıllarında üç yıl üst üste ortalama yağış miktarının (573 mm) altında yağış aldı. Üstelik geçen sonbahardan bu yana Ülkemiz yüksek kuraklık riski ile karşı karşıya gelmiş durumda. 1 Ekim 2022-31 Ocak 2023 dönemini kapsayan 2023 su yılı yağışları normalinin ve geçen yıl yağışlarının altında gerçekleşti. Türkiye geneli 4 aylık su yılı yağışları son 63 yılın en düşük seviyesindedir. Su yılı yağışları tüm bölgelerimizde normallerinin ve geçen yıl yağışlarının altında gerçekleşmiş, en fazla azalma %52 ile İç Anadolu Bölgesi’nde meydana gelmiştir. İç Anadolu ve Marmara Bölgeleri’nin 4 aylık kümülatif yağışları son 63 yılın en düşük seviyesine inmiştir.

2023 yılı Ocak ayı son 53 yılın en sıcak 2. Ocak ayı olarak kayıtlara geçmiştir. 2023 Şubat ayı yağışları, normalinin ve geçen yıl şubat ayı yağışlarının altında gerçekleşti. Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri hariç tüm bölgelerde normallerinin altında gerçekleşmiş, en fazla azalma %82 ile Ege Bölgesi’nde kaydedilmiştir. Ege Bölgesi şubat ayı yağışları son 34 yılın en düşük seviyesine inmiştir.

 Saman ve yem fiyatlarının taleple artması bekleniyor mu?

Hiç temenni etmiyoruz ama kuraklık riski yüksek bir üretim sezonu bizi bekliyor olabilir. Yukarıda ifade ettiğim gibi hayvancılık kuraklıktan en çok etkilenen kesimlerin başında geliyor. Kuraklık döneminde ot, yem, mısır silajı üretiminde ki düşüşleri çok net bir şekilde beklenmektedir. Ülkemizde, henüz ilkbahar mevsiminin başında saman, yonca ve silaj gibi kaba yem fiyatlarındaki artışın kaynağı olarak kuraklık beklentisi olduğunu değerlendiriyoruz. Yetiştiriciler muhtemelen şimdiden kaba yem satın alıyor. Kaba yem fiyatlarındaki artış eğilimi ülkemizle de sınırlı olmadığını da biliyoruz.

Ayrıca Ülkemizde kesif yem sanayii %50 oranında ithal yem hammaddelerine bağlı olarak üretimini sürdürmektedir. Bu nedenle yurt dışı hammadde fiyat artışları yanında döviz kurlarındaki artışlar yem fiyat artışlarına neden olmaktadır.

Yetiştiriciler üretim maliyetlerinde önemli oranlarda artış açıkladı

Diğer tarafta Ulusal Süt Konseyi tarafından hazırlanan çiğ süt maliyet tablosuna baktığımızda Eylül 2022 maliyetinin 7,16 TL/Lt hesaplandığı görülmektedir. Mart 2023 maliyetinin ise 10 TL/Lt den az olmayacağı öngörmekteyiz. Söz konusu Konseyin internet sitesinde yer alan maliyet tabloları incelendiğinde maliyeti etkileyen unsur olarak kaba yem fiyatlarındaki artış dikkat çekmektedir. Kuraklığa bağlı maliyet artışları ve düşük satış fiyatlarının da etkisiyle süt üretim miktarında düşüş yaşanmakta.

Ülkemizde besilik hayvanların önemli bir kısmı süt işletmelerinden temin edilmektedir. Bu yüzden süt hayvancılığında yaşanan gelişmeler kırmızı et üretimini de doğrudan etkilemektedir. Sektör paydaşlarımızın çok iyi bildiği üzere ot, süt ve daha sonra da et bir birine bağlıdır.

Ayrıca kuraklık riskinden en fazla etkilenmesi beklenen yetiştirici grubu da küçükbaş hayvancılık yapanlar olacaktır. Ülkemiz hayvancılığında önemli bir yer tutan bu grup tamamen doğaya ve meraya dayalı ekstansif üretim yapmakta olup, zaten yetersiz olan meraların kuraklığın ve aşırı sıcağın etkisiyle üretim yapılamaz hale gelme ihtimali bulunmakta.

Sürdürülebilir hayvancılık için tek çözüm; Verimlilik.

Sulanabilir alanları artırmaya yönelik projelere daha fazla kaynak ayrılmalı ve çalışmalar hızlandırılmalı. Mevcut su kaynaklarının rasyonel kullanımı için çaba ve kaynak sağlanmalı. İklim şartları uygun bölgelerde yer alan sulanabilir alanlarda ikinci ürün yem bitkisi ekilişine yüksek oranda destekleme verilerek hem yem bitkisi üretim maliyetinin düşürülmesi hem de üretim miktarını artırmak hedeflenmeli. Risk analiz yaparak bazı ürünlerin üretilmesi ve sulanmasının yasaklanması gibi daha radikal kararlar alınmalı.

Hem bitkisel üretimde hem de hayvansal üretimde verimlilik önem taşımaktadır. Hayvansal üretimi artırmanın iki yolu gözükmekte. Bunlardan biri hayvan sayısını artırmak, diğeri ise birim hayvan başına verimi artırmak. Ülkemizde uygulanan hayvancılık politikaları hem hayvan sayısını hem verim artışı sağlama yönünde olmuştur. Ancak hayvan sayısını artırmaya dayalı üretim stratejilerinin gerekli çevre şartları sağlanmadan başarılı olma şansı düşük olduğu gibi hayvansal ürün üretim maliyetlerini de yükseltmektedir.

Meranın özeliğine ve yetiştiricilerin amaç ve imkanları doğrultusunda sürü büyüklükleri değişebilmektedir. Yetiştiriciler mera kapasitesi, kaba ve kesif yem temini, ağıl kapasitesi, çoban, yetiştireceği koyunun ırkı gibi faktörleri dikkate alarak elde tutacakları sürünün büyüklüğünü hesap etmelidirler.” Bu ifadeler Bakanlığımızın internet sitesinde yer almakta iken kuraklık şartlarında hayvan sayısının değil birim hayvan başına verimin artırılması gerektiği aşikardır.

Hayvan sayısını artırmaya yönelik girişimlerden şimdilik kaçınılmalı 

Yine aynı şekilde büyükbaş hayvancılıkta yeterli kaba ve kesif yem üretimi yapılmadan hayvan sayısını artırmaya yönelik çalışmalar süt ve karkas maliyetlerini yükseltecek, yükselen süt ve karkas fiyatlarını da düşürmek için yeniden hayvan sayısını artırarak bir kısır döngüyü hep beraber yaşamak zorunda kalacağız.

İthal hayvanları, ithal yem hammaddeleri ile besleyerek Ülkemizde kırmızı et üretimini artırmak mümkün olmakla birlikte, bu üretim tarzı, artan döviz kuru nedeniyle tüketicinin uygun fiyattan kırmızı ete ulaşmasını sağlamayacaktır. Hayvan ithalatı, yaşanabilecek kuraklık nedeniyle zaten yetersiz olan kaba yem ve kesif yem hammadde üretimine olan talebi artırarak süt maliyetini de artıracak ucuz et planı, pahalı et ve pahalı süt ile sonuçlanacaktır.

Kıtlık olmayacak ancak bitkisel ve hayvansal ürünlerde maliyet artışı kaçınılmaz. Su kısıtı ve nüfus artışı olan bir ülkeyiz. Küresel iklim değişikliği her geçen gün şiddetini artırmakta, bu bilinçle su kaynaklarımızı korumak geleceğimiz açısından hayati önemdedir.  Evsel kullanım, topluluklar, endüstri ve tarım,  hepimiz su tasarrufu için doğru bilince sahip olalım.