BAYRAM VE UMUT

Dr. Erhan Ekmen            

Ziraat Yüksek Mühendisi

Geçen sayımızda ülkemizde asgari ücretle yaşam mücadelesi veren, yeterli ve dengeli beslenebilmek için gerekli gıdaya ulaşmakta zorlanan milyonlarca vatandaşımızdan, milletin karnını doyuracak çiftçinin bile kendi karnını doyurmakta zorlandığından bahsetmiştim. Yazımın sonunda ise; iftar sofrasında ümitsizliğe yer olmadığını umudun fakir ekmeği olduğuna dikkat çekip, bir sonraki yazımda bayram ile birlikte neler yapılabileceğine dair bilgiler vereceğimi belirtmiştim.

Öncelikle bu yıl Ramazan ayını birçok bayram kutlaması ile geçirdik. Ramazanın manevi güzellikleri ve Kadir Gecesinin mutluluğuna milli bayramlarımızın coşkusu ve önemli günlerin etkinlikleri eklendi. Önce 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutladık. Bu ay Ramazan süresince önce 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramını, sonra da Ramazan Bayramı içinde 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününü kutlayacağız. Nimet için şükretmeyi, rızık için verilen emeğin değerini, nimeti üreten çiftçinin hakkını ve önemini bir kez daha hatırlayacağız. Bayramın hemen ardında da 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik Bayramını kutlayacağız. Ulusal Egemenliğimizi Dünyaya haykırışımızın 101. yılını övünçle andıktan sonra bu sefer Milli Bağımsızlık mücadelesinin ilk adımının 102. yılını kutlayacağız. Her ne kadar evlerimizde kısıtlama altında olsak da bayramların milli ve manevi havasını birlik ve beraberlik içinde yaşamaktan geri kalmayacağız.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu salgın hastalığı kısa süre sonra yeneceğiz. Bilim adamlarının dediklerine göre; yeni mutasyonlar çıktıkça hastalığın yayılması artarken, öldürme etkisi azalıyor. İyileşen hasta ve aşılanan kişi sayısı hızla artıyor. Ramazanın da verdiği sabırla ve tefekkürle maruz kaldığımız sıkıntıları sonunda aşacağız. Bu arada şükretmeye devam edeceğiz. Ama her fırsatta sahip olduklarımıza şükretmek gerektiğini söylesek de bazı şeylerin önemini ancak kaybettiğimizde anlıyoruz. Son salgın hastalık bunu bize açıkça göstermedi mi? Geçen sene hastalığın ilk günlerinde marketlere saldırırken aslında gıdanın ve tarımın ne kadar vazgeçilmez olduğunu anladık. Sadece birkaç günlük sokağa çıkma yasağı sonrasında bile hızla düzelen tabiatı gördükçe; ne kadar savurgan olduğumuzu, kaynaklarımızı hoyratça kullandığımızı fark ettik.

Peki, fark ettik de ne olacak? Ya bunlardan ders alıp, bir şeyleri değiştireceğiz. Ya da kendi sonumuzu hızla getirmeye devam edeceğiz.

Artık ekonomik beklentilerin yanı sıra doğa ve sosyal yaşam çerçevesinde karşılıklı dengelerin korunduğu sürdürülebilirlik bir tarımsal üretim modeline geçmek zorundayız. Tarımın teminatı küçük aile işletmelerinin ölçek ekonomisine uygun şekilde kooperatifler çatısı altında güç birliği yaparak piyasada rekabet edebildiği, üreticiden ve tüketiciye kadar herkesin üzerine düşen sorumluluğu üstlendiği bir sistem oluşturmalıyız.

Bütün bunları düşünerek; hepimizin bu Ramazan iyice derinlemesine düşünmesinin vakti zamanı geldi. Geçen yazımızda hastalığın yarattığı maddi ve manevi tahribatın etkileri daha uzun süre devam edeceğinden, döviz kuru, altın fiyatları, faiz oranları ve enflasyon derken başta çiftçi olmak üzere hepimizin geçim sıkıntısı içine düştüğümüzden bahsetmiştim. Ama bu sıkıntıları birlikte, el ele aşmak mümkün. Komşusu açken tok yatmayan, israf etmeyi günah sayan, nimetin ve rızkın değerini bilen, çalışanın hakkını teri soğumadan veren bir milletin evlatları olarak herkesin elinden geleni yapacağına eminim.

Bu duygu ve düşüncelerle; ulusal egemenliğin, gıda bağımsızlığından geçtiğini bir kez daha idrak ettiğimiz bu Ramazanda Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve bugüne kadar ülkemiz için can vermiş şehitlerimizi minnetle ve rahmetle anıyorum. Ramazanın bütün bir yıl boyunca birlik ve beraberlik içinde milletimize bolluk, bereket, sağlık ve huzur getirmesini diliyorum. Ramazan bayramınız kutlu olsun.