Son günlerde “Bakanlık tarımsal örgütleri derecelendirilmesi ile ilgili bir yönetmelik hazırlıyormuş” şeklinde bazı söylentiler dolaşıp duruyor. Olağan olarak; derecelendirme sözünü duyunca; insanın aklına, hemen, “acaba niçin böyle bir şey yapılacak ve nasıl olacak” diye birtakım sorular geliyor. Örgütlenme konusunda biraz bilgi sahibi olanlar ise ümitlenip heyecana kapılıyor. Sonunda AB’ndeki gibi bizde de kamu, sahada kendine “MUHATAP” üretici örgütü seçecek, örgütler arası kargaşa bitecek hatta örgüt kirliliği kalkacağı  yani her şeyin daha güzel olacağını düşünenler bile oluyor.

Sosyal medyada paylaşılan ve muhtemelen sahte olan yönetmelik taslağı doğru ise bütün bu ümitler bir anda suya düşüyor ve onların yerini derin endişeler alıyor.

Öncelikle bu iş gelişmiş ülkelerde örneğin AB’nde nasıl yapılıyor diye kısaca bir bakalım.

AB’nde tarımsal faaliyetler, bütün üye ülkelerin uymak zorunda oldukları Ortak Tarım Politikası ve Su Ürünleri Politikası ile yürütülür. Bu politikalar kendilerine özel Ortak Piyasa Düzeni denilen düzenlemelere göre yapılır. Kayıtlar, üretimin planlanması, desteklemeler, müdahaleler, kontrol ve denetimler bu düzenlemeler çerçevesinde gerçekleşir.

Bütün bu ortak düzenlerin sahada uygulanmasında sorumlu kuruluşlar, Üretici Örgütü (Producer Organisation) unvanına sahip çiftçi örgütleridir. Bu Üretici Örgütleri, AB mevzuatında Tanınma Kriterleri (Recognation Creterias) denilen ölçütlere göre belirlenirler.

AB üyesi ülkelerin tarımdan sorumlu kamu teşkilatları yani Tarım Bakanlıkları sahada piyasa düzenlerinin uygulanmasını işini bu Üretici Örgütlerine devretmişlerdir. Bunların çoğu aslında tek başlarına tanınma kriterlerinde belirtilen ekonomik yeterlilikleri tek başlarına sağlayamayan kooperatiflerin bir araya gelmeleriyle oluşmuşlardır.

AB’nin sahada kendine “muhatap” aldığı bu örgütler öncelikle üreticilerin ve tarladan sofraya kadar ürünlerin kayıtlarının tutulmasından sorumludurlar. En önemli işleri, üretimin; pazarın talep ettiği kalite, miktar ve zaman aralığında uygun fiyatla ve AB standartlarında üretilmesinin 5 yıllık planlamasının yapılmasıdır. Bunun için bir yandan girdilerin tedarikini, diğer yandan piyasa ile sözleşmelerin imzalanmasını ve taahhütlerin yerine getirilmesini sağlarlar. Bu plan çerçevesinde desteklemelerin ve teşviklerin belirlenmesi, dağıtılması ve yerinde kullanıldığının takip edilmesini yürütmektedirler. Piyasada düzen bozulduğunda müdahale edilmesi, hatta ürünlerin piyasadan geri çekilerek imhası ya da okul sütü veya meyvesi gibi uygulamalarla ihtiyaç sahiplerine dağıtılması işlerini yapmaktadırlar. Piyasaya ilişkin denetim ve gözetimlerin ilk elden yapılmasında görevler almaktadırlar. Son yıllarda gittikçe önem kazanan biyoçeşitliliğin sürdürülmesine yönelik uygulamaları teşvik edilmesinde, ürünlerin üretimi ve işlenmesi sırasında oluşan atıkların değerlendirilmesinde çevreyi koruyucu tekniklerin uygulanmasında eğitici, yol gösterici olmakta ve sorumlulukları yerine getirilmesinde yardımcı olmakta ve bu maksatla sektöre verilen destek fonlarını ve maddi tazminatları ortakları arasında paylaştırmaktadırlar.

Bu amaçları gerçekleştirmek üzere üretici örgütü olarak tanınma belgesi almış bu örgütler, tedarik ile ilgili ilgili girişimlerde bulunmakta, ortaklarına sigorta, ıslah, lojistik, depoculuk gibi hizmetleri vermekte, pazarlama ile ilgili çeşitli faaliyetleri (doğrudan satış, e-satış, mezat/hal işletmeciliği, perakendecilik, coğrafi işaret, markalaşma) yapmaktadırlar. Öncelikleri bütün bir üretici kesimi olduğu için piyasada kamu yararı güderek pazarlama ve ticaret yapan “ticari bir kamu şirket” gibi çalışmaktadırlar. Bu çok önemli bir husustur. Hem ticari şirket olup,  hem de kamu yararı güdünce bizdeki birçok acayip sorun kendiliğinden çözülmektedir. Örneğin; bu durumun en basit sonucu tarlada 1 avro olan ürün markette 5 avroya fırlamamakta ya da patates bir yıl kar ederken ertesi sene zarar etmemektedir.

İşte bu amaçlar için AB kendine sahada muhatap seçerken bazı kriterler belirlemekte ve bunlara sahip olabilenleri tanımakta yani yetkilendirmektedir. Bu kriterlerin başında 5 yıllık Üretim ve Pazarlama Planı (Production and Marketing Plan) hazırlayabilmek gelmektedir. Tabii ki bunun için ticari bir güce sahip olmak gerekmektedir. Ama bu plan belirli bir bölge için yapılmaktadır. Bu bölgedeki üretimin ya da üretici sayısının belli bir oranını temsil edebiliyor olmak gerekmektedir. Örneğin bölgede tek muhatap olsun istiyorsa %51, iki olsun istiyorsa %50, üç olsun istiyorsa %30 oranına göre kriter açıklamaktadır.

Görüldüğü üzere şeffaf, net ve basit bir durum söz konusudur.

Bizdeki taslak çalışma ilk bakışta yüzde oranlar, mali yıl kelimesi ve sözleşmeli tarım gibi ifadelerle sanki AB’ndekine benzer bir çalışma yapıldığı izlenimi oluşmaktadır. Ama maalesef daha ilk madde bile AB’ndeki durumun hiç anlaşılamadığı ve alakası olmadığı görülmektedir. Neredeyse 30 maddenin büyük çoğunluğu ya yanlış kurgulanmış ya da gereksizdir. Hele bazılarının zorlayıcı şekilde burada yer alması kamuyu düşürdüğü pozisyon itibariyle üzücüdür. Bütün bu değerlendirme kriterlerinin AB’ndekiler ile bir benzerliğinin olmadığı, AB’ndeki gibi bir amaç taşımadığı görülmektedir. Hatta bu çalışmanın ne amaçla yapıldığı da tam olarak anlaşılamamaktır.

Bu zorlama uğraşın tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Dr. Erhan Ekmen

Ziraat Yüksek Mühendisi