Son zamanlarda tarımdan ve ekonomiden anlayan ya da anlamayan herkes çiftçinin sorunlarından dolayı üretimden vazgeçebileceği endişelerinden bahsediyor. Tarımda rekorlar kırmamıza rağmen acaba bu iddialar doğru olabilir mi? Gelin akıl yoluyla birlikte değerlendirelim.

Bir işin sürdürülebilir olup olmadığı ekonomik, sosyal ve çevresel şartlar açısından fayda-maliyet hesapları yapılarak anlaşılabilir. İlk olarak işin ekonomisine baktığımızda, tarımda üretim sonunda elde edilen gelirin matematik hesaba göre; ne maliyetleri karşıladığı, ne enflasyona yetişebildiği, ne de mevcut borçları ödemeye yettiği görülüyor. İkinci sırada sosyolojik olarak çiftçinin yaşlandığı, çiftçiliğin itibar kaybettiği ve gençlerin sektörden kaçtığı görülüyor. Son olarak çevresel etkiler açısından, yıllardır süregelen kirlilik, bilinçsiz kaynak tüketimi gibi insan eliyle yapılan hatalara son yıllarda eklenen küresel ısınma - iklim değişikliği nedeniyle sıklıkla görülmeye başlayan kuraklık, sel, don gibi olumsuz etkilerin arttığı görülüyor. Yani göz göre göre tarım elden gidiyor.

Peki, bu gidişatı durdurmak için; “Çiftçinin Neye İhtiyacı Var”

Medyada bize öğretildiği üzere, hemen herkesin aklına ilk gelenler “yüksek girdi fiyatları ve destekler” olacaktır. Ama bu cevabın doğru olduğunu düşünmüyorum. Diyelim ki; bundan sonra sonsuza kadar çiftçinin bütün masraflarını hibe şeklinde karşılasak bir de üstüne Devletin tarıma verdiği desteği 10 kat arttırsak ne değişir? Sorunlar kalıcı olarak çözülür mü? Muhtemelen 3 sene içinde her şey yine bugünkü şekline döner. Çünkü mevcut sistem bunu gerektiriyor. Bunun 2 ana nedeni var. Birincisi enflasyonla mücadeleyi üreticiden başlatan yani fiyatlar üzerindeki baskıyı üretici üzerinden kurgulayan bir ekonomi idaresi anlayışımız var. İkincisi ve belki de en önemlisi; zayıf çiftçinin rekabetçi piyasada yalnız kalmasından kaynaklanıyor. Ürettiği ürünün %65’ini tüccar, %15’ini fabrika borcuna ya da avantajlı olmadığı sözleşmeye karşılık alıyor. Yani bu sistem içinde, çiftçi bedavaya bile üretse, emeğinin karşılığında hak ettiği geliri asla kazanamıyor. Toplumun diğer kesimlerindeki vatandaşlar kadar refah payına ulaşamıyor.

Demek ki; çiftçinin devletin desteğinden çok daha farklı başka bir şeye ihtiyacı var. Üretimden gelen gücünü birleştirdiği zaman, zayıf kaldığı muhataplarına karşı hakkını koruyabileceğini fark etmeye ihtiyacı var. Bunun yolu var mı? Elbette var. Tarımda gelişmiş ülkeler bunu nasıl başarmışlar diye bakarsanız bu sorunun cevabı açıkça görülebilir. Burada yanlış anlaşılmasın, devlet hiç destek vermesin demiyorum. Eğer destek verilecekse; bunun da nasıl verilmesi gerektiğinin açık şekilde belli olduğunu söylemeye çalışıyorum.

Baştaki soruyu  “sektörde kimin neye ihtiyacı var” şeklinde sormak daha doğru olabilir. Özellikle karnını doyurmak zorunda olan tüketici veya fabrikasını işletmesi gereken sanayici açısından konuyu ele almalıyız. Çünkü çiftçinin varlığını sürdürmesi, en çok onlar için gerekli. Düşünsenize; Allah korusun, çiftçi yaşlılık ve hacizler ile kısa süre sonra ortalıktan kaybolursa, geriye kalan bizler ne yapacağız.

Bizim başımızın daha büyük dertte olduğunu anlamamız bakalım ne kadar zaman alacak ve bunun için daha neler olması gerekiyor.

Dr. Erhan EKMEN

Ziraat Yüksek Mühendisi / [email protected]