Birleşmiş Milletlere bağlı Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 1945yılındaki kuruluş gününü istinaden her yıl Ekim ayının 16. günü Dünya Gıda Günü olarak kutlanır. Dünya çapında açlık ve gıda güvenliğine dikkat çekmek için çeşitli etkinlikler yapılır. Büyük ekonomik buhranlar ve savaşlar sonrasında açlığın acısını geçmişte gayet derinden yaşayanlar, böyle uluslar üstü bir teşkilat kurarak açlıkla mücadele etmek istemişler. Asıl amaç sonuçta sıfır açlık hedefine ulaşarak yeryüzünde herkesin yeterli ve dengeli beslenebileceği gıdayı temin edebilmekmiş.

Peki, aradan geçen 76 yılsonunda gelinen durum nedir?

Dünya’da her 8 kişiden 1’i açlıktan ölüyor. Buna ilaveten 2’si yeterince beslenemiyor yani yarı aç, 3’ü ise dengeli yani sağlıklı beslenmek için gerekli gıdaya ulaşamıyor. Daha net bir ifadeyle Dünya nüfusunun neredeyse %75’i en temel insanlık hakkı olan beslenme hakkından yoksun yaşıyor. Üstelik Dünya’da herkes için yeterince kaynak olmasına, Ay’a ve ötesine gidilebilecek bunca bilimsel ve teknolojik gelişme sağlanmasına hatta dini inançlar açısından büyük günah, insan hakları savunucuları açısından büyük suç olarak nitelendirilmesine rağmen bu durum yaşanıyor. Sonuç olarak; durumu neresinden ele alırsanız alın; bunun akla, mantığa ve vicdana sığan bir açıklaması bulunmuyor.

Dünya Gıda Gününde bir de ülkemizin haline bakalım. Ülkemizde 15 yaş ve üstünde 29 milyon çalışanın ve 12 milyon emeklinin olduğunu düşünürsek; herhangi bir gelire sahip 40 milyon kişi olduğunu söyleyebiliriz. Çalışanların, yaklaşık 10 milyonunun asgari ücretli işçi, 6 milyonunun asgari ücrete yakın gelirli çiftçi, 5 milyonun ise önemli bir kısmı yine aylık geliri asgari ücret civarında olan memur ve küçük esnaf oluştuğu görülmektedir. Bunun üzerine bir de düşük maaşlı emekliler eklenirse; 40 milyon maaşlı insanımızın tahminen 35 milyonunun yani çalışanların neredeyse %90’ının aylık gelirlerinin asgari ücret ile 3500 TL civarında olduğunu söyleyebiliriz. Bu arada sayıları 5 milyona yaklaşan işsizleri hiç hesaba katmadığımızı da unutmayalım. Türk-İş’e göre 2021 yılı Temmuz ayı için 4 kişilik bir ailenin aylık asgari “Açlık Sınırı” 2.950 TL olduğu dikkate alınırsa; halkımızın küçümsenemeyecek bir bölümünün yeterli ve dengeli beslenme açısından açlık sınırında olduğu görülmektedir. Cumhuriyetinin 100. yılında Aya gitmeyi hesaplayan, hemen bütün tarım ürünlerinde Dünyanın ilk 7 tarım üreticisi durumunda olan ülkemiz için bu durumun olağan karşılanması düşünülemez.

Daha çarpıcı bir şekilde açıklayabilmek için hayali bir örnek vereyim. Diyelim ki; 16 Ekim günü, BM’deki kutlamalar sırasında “Uzaylı” diye adlandırdığımız Dünya dışı akıllı varlıklar ziyarete gelseler ve “bu ne hal” diye sorsalar, verecek cevabımız yok. Dışarıdan bakıldığı zaman yeryüzünde kaynakları bilinçsizce yok eden bir canlı türü görünümündeyiz. Yani Dünya üzerinde zararlı bir organizmayız. İşin en akıl almaz yanı ise; böyle giderse bir süre sonra insanlık olarak kendimizi yeryüzünden ilelebet sileceğiz. Dünya açısından gayet olumlu olan böyle bir durumda, doğa en fazla 50 yıl içinde kendini yeniler. Sanki Dünya’da hiç insan olmamış gibi en derin izleri bile yüzyıl gibi kısa bir sürede tamamen yok olur. Şu bizim uzaylılar biraz geç gelseler; meşhur medeniyetimizin izini bile bulamazlar.

Yıllardır birçok uluslararası kuruluşun ve bilim adamının uyarmasına rağmen doğaya, çevreye ve kendimize zarar veriyoruz. Doğa bizi uzun süredir gittikçe sertleşen bir şekilde uyarıyor. Küresel ısınma ve iklim değişikliğin de etkisiyle kuraklık, sel, yangınlar hatta salgın hastalıklar her defasında daha ağır kayıplara neden oluyor. Son pandemide gıdanın değeri ve tarımın önemi 75 yıl önceki gibi yine hatırlansa da biliyoruz ki; yine kısa sürede her şey unutulacak ve açlar her zaman ki gibi görmezden gelinecek. Devam edegelen süreç aynı şekilde insanlık yok oluncaya kadar süre gidecek.

Gelecek yıl, insanlık olarak utanmadığımız, varlık içinde nasıl yokluk çekmediğimiz, sıfır açlığın hayal olmadığı bir Dünya Gıda Günü diliyorum.

Dr. Erhan EKMEN