Eski Başbakan ve AK Parti Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım Emeklilere seyyanen zam verilmesi için TBMM'nin Açılışından sonra yani 1 Ekim tarihini işaret etmişti.
Mehmet Çatakçı
Görüldü ki maalesef ekonomi yönetimine kimsenin sözü geçmiyor.
Emekli konusunun Mehmet Şimşek’in uykularını kaçırdığını tahmin etmek zor değil.
16 milyon emeklinin büyük çoğunluğunun 7 bin 500 lira maaş aldığını, bunun açlık sınırının yarısından az fazla olduğunu ve bununla geçinmenin imkânsız olduğunu biliyor.
16 milyon büyük bir kitle. “Emekli konusu”nun EYT eylemleri ile, son raddede, 14 – 28 Mayıs seçimleri öncesinde Tayyip Erdoğan’ı bile etkileyen nasıl bir siyasi mesele haline geldiği görüldü.
EYT konusunda hâlâ sorunlar var. Bunun yanında ona, şimdi 16 milyon emeklenin tamamının “geçinememe sorunu” eklenmiş bulunuyor.
Şimşek’in ekonomi politikasının özü kamu harcamalarını kısmak. Şimşek “Kazandığımızdan çok harcıyoruz” sözünü herkesin önünde söyledi. O yüzden, vatandaşın, gelir açığını kapatmak için yüklendiği kredi kartlarının gelirden fazla kullanılmasını engellemeye çalışıyor.
Yani diyor ki “Kazandığınız kadar harcayın!”
“Dezenflasyonist politika” deyip duruyor. Yani enflasyonu durdurmayı amaçlayan politika. Eeee, durdurmalı tabii, çünkü enflasyon her türlü kazancı kemirip duruyor ve özellikle de ücretli çalıştığınızda ve de dar gelirli olduğunuzda cebinizdeki para enflasyon rakamındaki her tırmanışta dibe doğru iniyor.
Son zamanlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan da Şimşek ve ekibinin yürüttüğü bu “dezenflasyonist politika”yı desteklediğini açıkladı. Erdoğan aslında seçim kazanmak için ekonomiyi devreye sokar. O da geniş kitlelere vermeyi gerektirir. Onun için “Emekliye veririz” dedi, “Gençlere veririz” dedi…
Dedi ama, ekonomi geldi duvara dayandı.
Bunu devletin tepesindeki insan olarak görmüyor olabilir mi?
Gördü, gösterildi ve o yüzden bir anlamda kendisi için de “Acı ilaç” gibi gelecek olan Şimşek’i ve beraberinde Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ilkesinden hareket edeceği bilinen Hafize Gaye Erkan’ı getirdi.
Şu anda sanki “Verilecekler” ve “Verilmeyecekler”in sevabı – günahı bu ekibin üzerinde gibi gözüküyor.
Evet, medya dili, bir biçimde “Cumhurbaşkanı’nın lütufları”ndan söz eder. Alışılmıştır. Taa Osmanlı’dan beri üst irade olarak Sultan, sadrazamdan, vezirden, bakandan, şundan bundan öte lütuflarda bulunur.
Onun hazine-i hassası vardır!
Acaba emekli için de sayın Cumhurbaşkanı’nın Mehmet Şimşek’in sıktığı kemer deliğinde bir gevşetme yapması mümkün olabilir mi?
Konuşuluyor ama o bile zor görünüyor. Bir ümit mahalli seçim korkusu… Eğer emekli eylemleri Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil tüm iktidar cenahını kaybetme korkusuna sürüklerse kesenin ağzı açılabilir. Belki Mehmet Şimşek ve ekibi de bu “siyasi manevra”ya göz yumacak kadar siyasi duyarlılık kazanmıştır.
16 milyon emekli var. Her emekliye, diyelim 29 Ekim hatırına 1000 lira ikramiye verilse, 16 milyar ediyor.
1000 lira ikramiye ise, bankamatikten eve gidinceye kadar bakkalda manavda tükeniyor. Emekli kasaba zaten uğrayamıyor.
Aslında iktidar belki de neyi nasıl vereceğini, verdiğinde kimi tatmin edip kimi edemeyeceğini, hesap etmekte zorlanıyor. Belki de şimdi yukarılarda “Bu EYT işini böyle çözmemeliydik” yakınmaları seslendiriliyordur. Son EYT düzenlemesinden 1.6 milyon kişi daha emekli dünyasına katılmış. O da önemli bir “siyasi hesap” ürünü.
Şimdi gençlere telefon vadi de çıkmazda… Belli ki ekonomi yönetiminde “Nasıl etsek de daha az versek” psikolojisi hakim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu telefon – bilgisayar için üç – beş bin liralık yardımı açıklarken, sanki karşısında “Bu nasıl iş?” diye soran gençleri görür gibi keyifsizdi.
Dedi ama, ekonomi geldi duvara dayandı.
Bunu devletin tepesindeki insan olarak görmüyor olabilir mi?
Gördü, gösterildi ve o yüzden bir anlamda kendisi için de “Acı ilaç” gibi gelecek olan Şimşek’i ve beraberinde Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ilkesinden hareket edeceği bilinen Hafize Gaye Erkan’ı getirdi.
Şu anda sanki “Verilecekler” ve “Verilmeyecekler”in sevabı – günahı bu
ekibin üzerinde gibi gözüküyor.
Evet, medya dili, bir biçimde “Cumhurbaşkanı’nın lütufları”ndan söz eder. Alışılmıştır. Taa Osmanlı’dan beri üst irade olarak Sultan, sadrazamdan, vezirden, bakandan, şundan bundan öte lütuflarda bulunur.
Onun hazine-i hassası vardır!
“Bu EYT işini böyle çözmemeliydik” yakınmaları seslendiriliyordur. Son EYT düzenlemesinden 1.6 milyon kişi daha emekli dünyasına katılmış. O da önemli bir “siyasi hesap” ürünü.
Şimdi gençlere telefon vadi de çıkmazda… Belli ki ekonomi yönetiminde “Nasıl etsek de daha az versek” psikolojisi hakim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu telefon – bilgisayar için üç – beş bin liralık yardımı açıklarken, sanki karşısında “Bu nasıl iş?” diye soran gençleri görür gibi keyifsizdi.
Bu emekli meselesinde asıl sorun sanki, “Emekliye verilenin neden verildiği” noktasındaki kafa karışıklığında yatıyor. Acaba burada “İane” ya da “Lütuf” duygusu ne kadar etkili diye sormak istiyorum.
Ya da herkes kendi içini bu anlamda sorgulasın istiyorum.
Emekliye verilen maaş, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 4 milyon kişiye verdiği yardımlar niteliğinde değil. Emekli maaşı, çalışılmış yılların kesintilerinin birikimi. İşçiden ve işverenden yıllarca sigorta primi kesilmiş, bunların değerlendirileceği ve gelecekte insanlar çalışamaz hale geldiğinde onların huzur içinde yaşamalarına imkân verecek bir maaş sunulacağı planlanmış.
Ama yapılmamış. Belki politik atraksiyonlar sonucu emeklilik yaşı sorunu
da sağlıklı halledilmemiş.
Toplumda normalin ötesinde bir çalışan – emekli yekunu oluşmuş. (Aktüeryal denge bozulmuş) Sonunda da bütün gönül okşayıcı sözlere rağmen sanki emeklinin yük gibi algılandığı bir noktaya gelinmiş.
1000 lira vermenin bütçeye getireceği yükü konuşmak tam da bu psikolojiyi yansıtıyor. 7 bin 500 lirayı ne yaparsanız paranın pul olduğu bu dönemde emeklinin yarın kaygısını giderebilirsiniz ki? Emekliye vereceğinizi, yine, emekli dahil bir yerlerden çıkaracak iseniz – ki öyle olacak- bu devri daim ya da fasit daire nasıl düze çıkar ki?
Emekli sokaklarda… Bu ileri yaşlarında sesini yükseltirken “Ağlamayana meme yok” özdeyişini yaşıyor gibi… Dedeleri – nineleri bile sokağa çıkardık ya… Ekonomi politikalarımız üzerine diyecek tek kelime yok…