Kuduz, bulaştığı canlının sinir sistemi yoluyla beynine yerleşerek kısa sürede ölümüne yol açan viral bir hastalıktır. Kedi-köpek, sığır, at, koyun ve keçi gibi evcil hayvanlara daha çok kurt, çakal, tilki, fare, sincap, sansar, gelincik gibi yabani hayvanlardan bulaşmaktadır. Ya da sürü halinde yaşayan başıboş pet hayvanlardan da geçebilir. Hastalık genellikle ısırılma yoluyla geçtiğinden, zaman zaman hastalıklı hayvanın salyasının deri sıyrıkları ve yaralardan bulaştırması da mümkündür. Doğal ortamda yarasalar kuduz virüsünü taşıyıp bulaştırabilir. Genellikle kendileri hastalanmayan bu canlılar, ısırdıkları hayvan veya insanı kuduz edebilmektedir.

Sıklıkla sokak köpeklerinde karşılaştığımız kuduz vakaları üç evrede ortaya çıkar:

* Sakin evre: 2-3 gün süren bu dönemde köpeklerin davranışları değişir, sahiplerini tanımaz ve sıklıkla evden kaçarak uzaklaşmaktadır.

* Saldırgan dönem: Hayvan devamlı huzursuzdur. Işıktan, sesten ve ani hareketlerden rahatsız olur. Pek rahat durmaz, sağa sola saldırmak ister. Bakışları değişir, göz bebekleri genişler. Yabancı maddeleri ve her çeşit cismi ısırmaya çalışır. Hatta havayı ısırır gibi yapar, bir anda havlamaya başlar, sesi kalınlaşır ve kısılır. Kendi salyasını yutamaz ve ağzından bol miktarda tükürük akmaya başlar.

* Felç dönemi: Arka ayaklarda başlayan felç belirtileri bütün vücuda yayılır. Baş kısmında alt çene düşer, dil gevşeyerek dışarı sarkabilir. Yine, çene kaslarının felcine bağlı olarak yeme içme olanaksızlaşır. Bu evrede aşağı inen alt çene, bir sopa yardımıyla kaldırılıp bırakıldığında hemen tekrar düşer. Hayvan daha fazla yaşayamaz, bir kaç gün içinde ölür.

Kuduza yakalanmayla ölüm arasında geçen süre genellikle 3-14 gündür. İnsan ve birçok hayvanda bu belirtiler üç aşağı beş yukarı benzerdir. Fakat çoğumuzun bilmediği ama kırsalda yaşayanların zaman zaman karşılaştığı bir konu var. O da; kuduz bir hayvanın saldırısıyla ısırılıp yaralanan sığırlar, olayın meydana geldiği tarihten 5-6 ay sonra bile hasta olup ölebilmektedir. Bu bilgi oldukça önemlidir. Zira böyle bir olguyla karşılaşmak mümkündür.  Hastalık böylesi vakalarda hayvanın huzursuzluğu, sık sık idrar yapması, bağırıp böğürmesiyle anlaşılacağı gibi, en önemlisi kuyruğunu yukarı aşağı indirip kaldırırken, bir taraftan da makat (rektum) kısmının bir içeri bir dışarı çıkarak, aynı bir piston gibi ileri geri hareket ettiği görülür. Bu sebeple bahsettiğim belirtileri mutlaka hayvan yetiştiricilerinin bilmesi ve ona göre davranması gerekmektedir. Yoksa sadece kedi köpek saldırısıyla bizlere kuduz bulaşmıyor.

Evet, yakın zamanda Bitlis’te meydana gelen ve hepimizi derinden sarsan talihsiz köpek saldırısı sonucu hayatını kaybeden dünyalar güzeli bir evladımızın başına gelenler henüz tazeyken, bir başka elim olay daha yaşanmasın istiyoruz.

İstiyoruz ki bu tarz sorunlar büyük ölçüde, hatta tamamen ortadan kaldırılsın. Bizler de tıpkı İngiltere, Japonya, Avusturalya gibi ülkelerle benzer olalım. Memleketimizde hiç kuduz diye bir hastalık kalmasın. Bilmeyelim, unutalım. Ama bu keşkelerle iyi niyet dilekleriyle olacak kadar basit bir iş değil. Topyekûn devlet-millet sıkı bir işbirliğiyle çözülebilecek bir konu. Hepimize tek tek görevler düşüyor.

Oğlum-kızım sınıfını geç sana kedi-köpek alayım”, diyerek, şehirlerde uygun olmayan ortamlarda pet hayvan alıp beslemek ve gücü yetmeyince de sokağa salmakla bu destek verilemez. Ya da zorunlu olduğu halde bir başkasına saldırıncaya kadar kuduz aşısı yaptırmayıp, olay meydana geldikten sonra bile hayvanımızı kaçırıp saklamak çözüm değildir. Isırıldığımızda hiç vakit kaybetmeden hem kendimizin aşılanmasını sağlayacağız, hem de bakıp beslediğimiz sorumluluğumuz altındaki hayvanların düzenli olarak aşılanmasıyla katkı verebiliriz. Aşı, kuduzu tamamen yok etmese bile çok çok aza indirilmesi için elimizdeki en güçlü silahtır. Ancak bu şekilde hastalığın azaltılması veya tamamen kaldırılması söz konusu olabilir.

Keşke ada ülkelerinin birçoğunun uzun yıllar boyu hem insan, hem de hayvanlarda görmeyi unuttuğu bu zoonoz hastalığı bizler de hiç hatırlamasak ve görmesek. Keşke tamamıyla hayatımızdan çıkarıp atabilsek.

Başıboş hayvanların sokaklardan toplanarak barınaklara alınması, aşılarının yapılarak sahiplendirilmeye çalışılıyor olması, belki çözüm yollarından biri ama hâlâ kuduz sokaklarda bizleri tehdit ediyor. Hâlâ büyükşehir, kent, köy, kasabalarda kol geziyorsa bu da yeterli ve etkin olmuyor demektir. Her yıl sağlık kuruluşlarına ortalama yüzbinlerce vatandaşımızın ısırılma başvurusunda bulunması ve maalesef kuduz hastalığına yakalanan insanlarımızın olması kabul edilebilir bir durum değildir. Demek ki daha caydırıcı ve daha etkin tedbirlerin alınması zamanı geldi de geçiyor bile.

            Artık bu alanda tüm sorumlu paydaşları göreve çağırıyor, elbirliğiyle çözüm arayışlarını artırmayı talep ediyorum. Sağlıkla kalın…

Dr Öğretim Üyesi Hakan KEÇECİ

            Bingöl Üniversitesi

Veteriner İç Hastalıkları Anabilim Dalı Bşk.