İsteyenin istediği bilgiye hemence ulaşabileceği ve adına Enformasyon Çağı denilen bir dönemden geçiyoruz.
İstediğimiz bilgi sadece bir tuş uzağımızda. Amerika’daki veya binlerce kilometre uzaklıktaki herhangi bir kütüphane veya bilgi bankasına ulaşma ve istediğimiz bilgiyi araştırma imkanına sahibiz. Sosyal medya, dileyen herkese fotomuhabiri, muhabir, yazar veya gezgin gibi davranarak istediğini istediği gibi yayınlama olanağı tanıyor.
İnsanın istediği bilgiye kolayca ulaşabildiği; tepkisini, düşüncelerini, gezip gördüklerini veya sahip olduğu bilgiyi paylaşma adına yayınlama imkanına sahip olduğu bir dünya büyük bir nimet aslında. Ancak bu nimetin bir de külfeti var. Bilgi deryasının içinde sadece yararlı değil; zararlı, yanıltıcı ve çoğu tepkisel bilgiler çoğunlukta maalesef. Bilgi deryasının içinde zararlı yayınların kurbanı sayısız insan var. Bu döneme bu nedenle enformatik cehalet dönemi de diyebiliriz.
Gıda ve beslenme dünyası da söz konusu zararlı yayınlardan payına düyeni alıyor elbette. Bireylerin sağlıklı beslenme alışkanlıklarını olumsuz etkileyen ve toplum sağlığı üzerinde ciddi riskler oluşturan bilgi kirliliği, kendisine eksik veya yanıltıcı bilgilerle hayat buluyor. Bu alan özellikle gıda terörü için bir konfor alanı oluşturuyor.
Gıda ve beslenme konusunda hangi bilgiye itibar edileceğinin pek de kestirilemediği bir noktadayız maalesef. Öyle bir noktaya geldik ki beslenmeye dair önüne gelen konuşuyor, tavsiyeler veriyor, diyetler öneriyor veya önerilmiş diyetlere çamur atabiliyor.
Sosyal medya ve internet üzerinden yayılan yanlış bilgiler, bilimsel temelden yoksun diyet programları ve beslenme önerileri, reklam ve ambalajlardaki yanıltıcı ifadeler ile bilinçsiz uzman veya uzman olmayan kişilerin yönlendirmeleri bilgi kirliliğinin en çok karşımıza çıkan formları.
Bunun sonucunda ise yanlış beslenme alışkanlıkları artıyor, obezite, yeme bozukluğu, yetersiz beslenme ve gıda intoleransı gibi sağlık sorunları giderek artıyor ve en önemlisi gıda üreticilerine olan güven zedeleniyor.
Tüketicilerin doğru bilgiye ulaşma hakkını ihlal eden, bireylerin sağlık sorunları yaşamasına neden olan ve dürüst işletmelerin rekabet gücünü zedeleyen bilgi kirliliği; üstelik halkın uzmanlara, markalara ve kurumsal yapılara olan güvenini de sarıyor.
Türkiye’de ve uluslararası düzeyde bilgi kirliliğini önlemeye yönelik çeşitli yasal düzenlemeler var. Ama öyle görülüyor ki bu düzenlemeler de yetersiz. Mesela yanıltıcı reklam ve bilgilendirme yapanlara cezai yaptırımlar öngören Türk Ceza Kanunu (TCK) 237’nci maddesi işletiliyor mu acaba? Gıda ürünlerinin etiketleme, tanıtım ve reklamında doğru bilgi verilmesi gerekliliğini düzenleyen Türk Gıda Kodeksi kimin umurunda? Yanıltıcı reklam ve ticari uygulamaları yasaklayan 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, kelime cambazı reklamcıların yanıltıcı reklamlarına dur diyebiliyor mu?
Günümüz yaşam pratikleri, yasaların ve ilgili regülasyonların bilgi kirliliğinden istifade ederek insan sağlığını tehdit eden harislerin ticari faaliyetlerini durdurmaya yetmediğini gösteriyor.
Oysa bilgi kirliliğiyle mücadele etmek hem yasal hem de ahlaki bir zorunluluktur ve bunun için bireysel, kurumsal ve toplumsal düzeyde etkili önlemler almak gereklidir.
Peki bireysel ve kurumsal olarak özellikle gıda ve beslenme alanındaki bilgi kirliliğinin önüne nasıl geçeceğiz? Bireysel olarak yapılabilecek ne var, kamu otoritesinin üzerine düşen görev nedir?
Bunun için her tüketicinin yapması gereken davranış değişiklikleri, atması gereken adımlar var. Bilgilerin kaynağını resmi, akademik ve güvenilir kuruluşların verileriyle karşılaştırarak teyit etmek atılacak ilk adım olarak gözüküyor.
Özelikle sosyal medya, günümüz reklam dünyasının bir numaralı yayın organı pozisyonundadır. Bu alandan maruz kaldığımız reklam niteliğindeki bütün bilgilere şüphe ile yaklaşmak akıllıca olur. Sosyal medya platformlarında yanlış bilginin yayılmasını önlemek için filtreleme ve uyarı sistemleri kurmak iyi bir seçenek gibi duruyor.
Medyada yer alan diyet ve beslenme bilgilerini bilimsel denetime tabi tutmak adına bu konularda yetkili uzmanların değerlendirmesine sunmak, bilgi kirliliğine defans oluşturmanın çok iyi yollarından biri gibi gözüküyor.
Gıda terörizminin hayat ve gelişme imkanı bulduğu bilgi kirliliğine karşı toplumsal bir defans oluşturmanın en efektif yolarından birisi de eğitim ve bilinçlenmekten geçiyor. Resmi kurumlar ile sivil toplum kuruluşlarına, iletişim kampanyaları yapmak ve okullarda beslenme ve gıda güvenliği eğitimi vererek halkı doğru bilgilendirme görevi düşüyor.
Denetim ve yaptırımların arttırılması, yanıltıcı reklam ve bilgi yayanlara cezai yaptırımların uygulanması ile ürünlerin etiketleme ve ambalajlarının denetiminin arttırılması ilgili bakanlıkların görevleri arasında.
Sadece bizi değil, aile bireylerimizle birlikte tüm sevdiklerimizi hayati düzeyde ilgilendiren bilgi kirliliğine dur demenin yolu devletle milletin el ele vermesinden geçiyor.
Ne kadar sağlıklı yaşadığımızın, ne oranda kandırılmadığımıza bağlı olduğu bir dünyada yaşar hale geldik maalesef. Bu bilinçle özellikle gıda ve beslenme alanındaki bilgi kirliliğine dur demenin vakti çoktan geldi de geçiyor bile.